Antalya’da Bahar!

Nihal Kuyumcu

Antalya Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu otuz ikinci yılında büyük atılımlarla seyircinin karşısına çıkıyor. Herkes çok heyecanlı. Özveriyle yeni bir şeyler ve en önemlisi kalıcı bir şeyler ortaya koymak istiyorlar.


Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Özgür ile yaptığımız söyleşide, tiyatronun başına geldiği günün ertesi sabahı, öteden beri kurduğu hayallerini gerçekleştirmek için kolları sıvadığını söyledi. Çocuk, kukla ve yetişkin birimlerini birbirinden bağımsız gruplar olarak oluşturmuş, böylece her birinin kendi içinde bir ensembl olmasını hedefliyor. Oyuncuları, konservatuvar eğitimlerini daha da ileri götürecek şekilde konservatuvarlarda görmedikleri bir dizi eğitimlerle geliştirme, yurtdışından getirttiği yönetmenlerle çalışarak vizyonu genişletme konusunda kararlı.

Yeni hazırlanan Şehir Tiyatroları Yönetmeliği ile yapılan işlerin kalıcı olması sağlanarak, sonra gelenin sil baştan değiştirmesi/yıkması engellenmiş. Bunun nasıl gerçekleştiğini sorduğumuzda Mehmet Özgür şöyle yanıtladı “Biz bunun değişmemesini garanti altına aldık. Şu anda Türkiye’deki Şehir Tiyatroları Yönetmeliğinin en iyisi olduğunu iddia ediyorum. İçinde Çocuk ve Genç tiyatrosu birimi var. Sayıştay onayı alan tek tiyatrodur tiyatromuz. Neden bu onayı aldık? Yönetmelikler belediye meclislerinden çıkar, dönem değişir, sonraki gelir kafasına göre başka yönetmelik hazırlar. İBŞT’de olduğu gibi bir gecede her şey değişir. Biz bu olmasın diye Sayıştay’dan onay aldık. Sayıştay’ın onay verdiği yönetmeliği Belediye Meclisi değiştiremez. Bu bir ilk olacak.”

Mehmet Özgür’ün Çocuk ve Kukla birimi ile ilgili söyledikleri de çocuklarımız açısından ümit vericiydi. “Çocuk ve Kukla birimlerindeki oyuncuların sadece o alanda çalışarak o alanda uzmanlaşmasını hedefliyoruz. Her halükarda yetişkin tiyatrosu yapılıyor ama çocuk tiyatrosunda büyük eksiklikler var. Profesyonelce yapılmıyor. Çocukları belli kalıplara sokmaya çalışıyoruz. Oyunculara peluşlar giydirip evet mi hayır mı diye sorduğumuz sorularla çocukların düşünmelerini engelliyoruz. Biz, oyunculara akrobasi, yabancı dil vb. alanlarda eğitimler aldırmayı planlıyoruz. Bugünün çocuk seyircisinin yanısıra, geleceğin yetişkin seyircisini oluşturma heyecanı içindeyiz. İstanbul biraz farklı olabilir ama İstanbul dışına çıktığınızda belli kıstaslarınız oluyor. Yetişkin seyircinin ilgi göstermesi için oyun ya komik olmalı ya da can alıcı bir noktadan vurması gerekir. Burada deneysel çalışmalar yapamazsınız. Seyirci salonu terk eder. Ama doğru seyirci bu değil, her türlü oyunu seyretmeli onda bir şeyler bulmalı. Biz Çocuk ve Kukla tiyatrolarıyla bunları hedefliyoruz.

Dileriz Mehmet Özgür ve ekibi heyecanlarını yitirmeden bunu başarır ve ardından gelenler de bayrağı aldıkları yerden daha ileriye götürürler.

Oyunlara gelince; iki yetişkin, iki kukla, bir çocuk oyunu ve bir de sokak tiyatrosu izleme fırsatımız oldu.

Kukla Oyunları

Kukla oyunlarından  “Elbise Var İnsan Yok, İnsan Var Elbise Yok” Andersen’in “Kral Çıplak” masalından uyarlanmış. Sahnede yer alan büyük bir dolabın kapakları farklı yönlerde ve biçimlerde açılarak bir kukla sahnesine dönüşüyor.  Bir tarafı kralın elbiselerinin durduğu dolap olurken diğer taraf çevrildiğinde şaşalı pırıltılı sarayın çıkış kapısı olabiliyor. Oyun ip kuklalarıyla anlatılıyordu. İlginç kuklalar çocuklar kadar biz yetişkinlerin de ilgisini çekti. Teneke kutulardan askerler, tahta ve tellerden oluşan sefil halkın görünümü gerçekten çok güzeldi. Sahneleme olarak baktığımızda sahnenin biraz daha karartılması gerekirdi diye düşünüyoruz. Böylece kuklalara daha kolay odaklanabilir, oynatıcılar görüş alanından çıkardı. Yönetmen hikâyeyi tamamlamamış gibi. Sonunda hırsızların yok olması, aç halkın kralın çıplak olduğunu çocuğun söylemesiyle birlikte onları evde bekleyen yiyeceklerden söz etmesinin bir açıklaması yoktu. Ne değişti de işler böylesine düzeldi anlaşılmadı.


İkinci kukla oyunu “Farklı” “Çirkin Ördek Yavrusu”nun bir uyarlaması. Ancak yönetmen oyuna iki kişi daha ekleyerek kuğunun büyüme, uçup gitme öyküsüne paralel bir öykü daha eklemiş. Oyunda bulunan bedevi görünümündeki iki kişinin başları yüzleri kapalı, davranışlarından birinin kadın diğerinin erkek olduğunu anlıyoruz.  Aralarındaki iletişim/sizlik kuğunun çevresindekilerle yaşadığıyla paralellik gösteriyor. Kuğunun büyüyerek özgürlüğe uçup gitmesi ve iki kişiden birinin başına sardığı kocaman bir örtüden kurtulması, sadece bir gözü görünürken giderek yüzünün ortaya çıkması rahat nefes alması adeta seyirciye de geçti. Dekor olarak kullanılan araba, samanlık, kuğunun kanatları, tüyleri hepsi sembolik olarak anlamlarını sergiliyordu ve işlevseldi. Oyun broşürde +5 diyor ancak en az +10 olması gerektiğini düşünüyoruz. +5 eminim ilk dakikada yaygarayı basarak dışarı çıkmak isteyecektir.

Yetişkin Oyunları

“Huysuz” Engin Alkan’ın Moliére oyunlarından uyarladığı ve yönettiği yetişkin oyunu. Oyun, seyirciyi eğlendiriyor, içine alıyor, sahne ile seyirci arasında müthiş bir iletişim kuruyor. Moliére, 1660’larda yaşamış, zaman zaman kralın himayesine girmekle birlikte, tiyatro için çok sıkıntılara katlanmış, sonunda da o çok tiye aldığı doktorlar ona bakmayı reddetmiş, sahnede ölmüş bir oyun yazarı ve oyuncu. Yani yaşamında komedi ve dram yan yana. Tıpkı bu oyunda olduğu gibi. Eski bir Moliere oyuncusu olan Armağan bey -lakabı Huysuz- can yakıcı bir huzurevi sahnesinden sonra eski oyunlarının hayali içinde seyirciyi kahkahadan kırıp geçiriyor. Ve oyunun sonunda yine o dramatik sahne ile neşenin yanında hüznün de varlığını bizlere hatırlatıyor.

Diğer yetişkin oyunu “Para”. Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı Özer Tunca’nın yönettiği bir oyun. Aslında güncel bir konuyu işliyor. Paranın gücü karşısında insanın durumunu sorguluyor. Yazarın ailesinin hiçbir sadeleştirmeye izin vermemesi nedeniyle zaman zaman oyun anlaşılma konusunda zorlanmış olsa da, Özer Tunca’nın dans ve müziklerle desteklediği oyunu seyirci ilgiyle izledi. Sahne geçişleri dekorda kullanılan tül perdeler arkasındaki silüetlerle çok güzel çözülmüştü.

Son olarak bir ortaçağ Fransız Farsı olan “Maître Pathelin’i “Kurnaz” adıyla sokak tiyatrosu olarak izledik. Bu oyun sokak için yapılmış ama terör nedeniyle hep içerde oynamış. İlk kez bizimle sokakta oynadılar. Oyun sergilendiği Hadrianus kapısı (üç kapılar)önündeki alana çok yakıştı. Ortaoyunu ile Commedia del Arte karşımı canlı eğlenceli ve sözsüz bir oyun. Cazgır bir kadın, üç kağıtçı avukat, sahtekar çoban bu dönem hikayelerinde sıklıkla karşımıza çıkan tipler. Zaman zaman seyirciyi de kattıkları oyunda konuyu yakalamak güçtü, bazı yerler çok iyi anlaşılmıyordu. Bir anlatıcıya ihtiyaç duyuluyordu sanırım.  –ki kapalı salonda anlatıcı varmış-.

Çocuk Oyunu


“Okyanusta Bir su Damlası Gibi”
Danimarkalı yönetmen Jacques Matthıessen’in yazmış ve yönetmiş. Mülteci sorununu ele alıp almama konusunda biraz ortada kalmış bir oyun. Bazı sahneleriyle Ege denizinde can pazarı yaşayan insanları hatırlatsa da savaşla ilgili bir işaret yok. Ama Avrupa birliği bayrağı biraz o konuya gönderme yapıyor gibi. Bu sözsüz oyunu biz salonda çok az çocukla izledik. Çocuk tepkilerini izlemek ilginç olabilirdi.

Antalya Şehir tiyatrosu ümit veren işler yapıyor. İstanbul’daki çocuklar da bu oyunları seyretmeliler. Bekliyoruz İstanbul’a…

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku