Simge Defne yazdı: “Yıldız Kenter’e Saygı Duruşu”

editor

Size küçük bir hikaye anlatmak istiyorum.

Geçtiğimiz yıl 18 Kasım… Yıldız Hocam’ı uğurlamak üzere çalıştığım plazadan öğle arasında çıkıp Levent Camii‘ne geldim, tabutuna ulaşıp veda etmek istedim; fakat basın, kalabalık ve ünlü isimlerle tabut başında yapılan röportajlar buna izin vermedi. Anladım ki tabuta ulaşamayacağım, kafamın içinden Yıldız Hoca’yla konuşmaya başladım: Hocacığım dedim, hani o aşk, hani o tüm benliğinizle sarsıla sarsıla hissederek, kavrularak çıktığımız sahneler, okuduğumuz okullar… Hepsi neredeler? Ben kendimi, mesleğimi, hevesimi, heyecanımı, umudumu hepsini kaybettim Hocam, bir plaza çalışanı oldum ve unutmaktan korkuyorum. Siz nasıl yaptınız Hocam? Nasıl çıktınız buhranlarınızdan?

Umudunuzu kıran tonla şeye rağmen, nasıl inanarak ve pes etmeden ayakta kaldınız? 

Hiç mi yılmadınız, hiç mi…?

Tabuta gözlerimi dikmiş kafamın içinde sorularımla meşgul ediyordum Hoca’yı…

Konservatuarda bana gülümseyen Yıldız Hoca ile, hastanede “canikom ne işin var burada?” diyen Yıldız Hoca ile, öğretmenler gününde çocuklaşan, heyecandan rengi bembeyaz olan Yıldız Hoca ile, camiide tabutta yatan Yıldız Hoca arasında geçen zamanı, ben anlayamıyorum… Dün, bugün, yarın hepsi iç içe geçmiş. Gerçek hangisi idi, hepsi birbirine karışmış, kafam kazan gibi iken, sınıf arkadaşlarıyla karşılaşıp, birbirimize ne diyeceğimizi bilemeden, avluda boş boş bakarken bulduk kendimizi. Yıldız Hoca omuzlarda giderken… “Canım” dedim, “canım“… Teşekkür ederim bana ektiğin tohumlar, senden bana değen tüm yıldız tozları için! 

Teşekkür ederim. Yattığın yer acıtmasın, seni seviyorum ve kendimi çok şanslı hissediyorum. Bir gün yine kavuşacağız. Gittim. 

Döndüm tekrar o plazaya, önümde duran ekrana bakarken şunu dediğimi anımsıyorum: “Biraz evvel Yıldız Kenter’in cenazesindeydin.” Bunun üstüne bir daha ne düşündüm ne de tek kelime söyledim. “Sus” dedim kendime “sadece sus”.

Bir hafta sonra bir sabah, Yıldız Hoca rüyamda elimi tutmuş, gözlerimin içine bakarak şöyle diyordu: “Unuttun canikom, hatırlamaya ihtiyacın var, unuttun.” “Neyi unuttum?” diye şaşkın bakışlarla Yıldız Hoca’ya bakıyordum. O kadar gerçek ve sıcaktı ki… Rüyanın içinde rüya gördüğüme inanmakta zorlanıyordum. Nefesi, bakışları ve sıcaklığı… Gerçekten oradaydık. Eğilip kulağıma şunları söyledi: “Unuttun niye burada olduğunu, sadece hatırlaman gerek!” Bunları söylerken sırtımı sıvazladı, o kadar huzur doldu ki içim… Bir yandan neyi unuttuğumu hatırlamaya çalışıyorum, bir yandan Yıldız Hoca burada! Sıcacık ve gerçek! Kocaman bir şaşkınlık yaşıyorum. “Hatırla dedi, senin amacın ve burada olma sebebin ne idi? Hatırla…” İşte o an, ışık hızıyla unuttuğum bir şey geldi beni buldu. “Bir insanın kalbine dokunma ihtimali, unuttuğu bir parçasıyla onu tanıştırma ihtimali değil miydi beni bu yola sürükleyen!?” Ben bunu nasıl unuttum?… Aaaahh… derken gözlerimin içine baktı, sırtımı sıvazlayan eli ile sırtıma pıt pıt yaptı, gülümsedi… Ve ben o an derin bir nefes alarak rüyadan uyandım.

Daha önce bu kadar gerçek bir şey yaşadığımı hatırlamıyorum. “Hayırdır inşallah” dedim, “hayırdır, bu ne idi böyle?” Yatakta doğruldum, kendi sırtıma dokunmaya çalıştım, sırtımdaki sıcaklık hala duruyordu yerinde. O anın tadını çıkardım, içime çektim unutmamak için. Burada bir şey oldu dedim, ne olduğunu bilmiyorum ama bir şey oldu! Yıldız Hoca’yı görmenin keyfini mi, yoksa unuttuğum şeyi hatırlamanın verdiği keyfi mi çıkarttım o an? Emin değilim… Sanki ayağım yere basmıyordu o an, bir yolculuktan yeni dönmüş gibi bir hisle doluydu içim. Bir yolculuk başlamıştı sanki; ama nereye, ne zaman hiç anlamadım. Kalktım evde dolandım, dışarıyı seyrettim, İstanbul dedim; neden içinde hiç yeşil kalmadı, neden bu kadar gri ve betonsun? Evime baktım, “vadeni doldurdun” dedim, “teşekkür ederim”. Neden bunları düşündüm, hiçbir fikrim yok. Bir kaç gün sonra, hemen evimin yakınında tiyatrosu olan arkadaşıma gittim. Yıllardır yapmakta olduğum çocuk atölyesini onun sahnesinde gerçekleştirmek istiyordum. Çocuk atölyelerine çok talep olmadığından, ama bir gün böyle bir faaliyeti başlatabileceğimizden bahsetti arkadaşım. “Aslında” dedim, “ben yıllardır atölye ve başka işler yaparak ayakta ve hayatta kalmaya çalışıyorum, asıl mesleğimi yapabilir olmak isterim, aklında olsun yeni bir oyun olursa beni hatırla” dedim. “Ah dedi, yeni bir kaç kişiyi aldık keşke aklıma gelseydi”… Sonra birden “Antalya Şehir Tiyatroları sınav açıyormuş haberin var mı?” dedi, “Yok” dedim. Tam o anda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunlar grubuna Tilbe Saran’dan “Antalya Şehir Tiyatrosu yeni oyuncularını arıyor” görseli düştü! İçimden, “bu bir işaret olmalı” dedim. Mesajdaki telefonu aradım ve Kadıköy’e doğru yürümeye başladım. Detayları öğrendim: 

4 Aralık’ta sınav varmış. “Ancak o gün İstanbul Akatlar Sahnesi’nde oyunum var, nasıl olacak?” derken, telefondaki ses, “Sizi ilk sırada yazarım, akşamki oyununuza yetiştiririz bir şekilde” dedi. “Tamam” dedim, “yazın öyleyse…” 

Sınava 5 gün kala, hiç kimseye bir şey söylemeden, kafamdaki “gitsem mi, sınava girsem mi?” soru işaretleriyle boğuşuyordum. 2 Aralık’ta tüm çelişkilerime rağmen hakkında hiç bir şey bilmediğim, Antalya Şehir Tiyatrosu sınavına girmek üzere uçak biletimi aldım. 4 Aralık sabahı erkenden sınav yerindeydim, tüm bunlar olurken başıma gelen acaip olaylara girmeyeceğim… Tek söyleyebileceğim, sınavdan çıkıp, İstanbul’a evime gelip, hazırlanıp oyundan 2 saat önce, henüz kimse gelmemişken Akatlar’da kulisteki yerimi almıştım… Su gibi akan bir süreç… 

5 Aralık sabahı sınavı kazandığımı ve kısa bir süre içinde Antalya’da olmam gerektiğini öğrenmem ve herkese veda edip, 11 Aralık’ta bir bavul ve bir kedi ile hiç tanımadığım bir şehre gelmem…

Sonra… Şebnem Sönmez‘in Antalya’ya oyun yönetmeye gelmesi… Bir oyuncunun elinden tutma ve yolculuğa çıkarma serüveni… Pandemi… Hayatın durması…

Antalya’da beş yıldır kapalı olan bir salonun, beş yıl sonra yenilenerek açılacağını öğrenmem ve bu salona ‘Yıldız Kenter’ adının verilmesi… Hadi tesadüf diyelim tüm bunlara… Mümkün mü?

5 Kasım‘da sahnemizi açtık!

19 Kasım‘da “Kadife Çiçekleri” Yıldız Kenter Sahnesi’nde seyircisiyle buluşacak. 

Yıldız Kenter Sahnesi’nde!…

İnsanlık için küçük belki ama benim için büyük bu mucizemi sizinle paylaşmak istedim.

Unuttuğumuz ve hatırlamaya ihtiyacımız olan her şey için…

Bir yıl önce bir plazanın camından… kocaman yemyeşil bir doğaya…

Ben mesajı aldım Hocam, teşekkür ederim. 

Hep aşkla!…

Öğrenciniz

SİMGE DEFNE
0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku