biriken’den “Kıyamete Kadar Kapattım Kalbimi” Festival’de seyirciyle buluşuyor…

Didem Boy

biriken ile 2. sohbetimiz aslında. Ama bu kez festivali konuşuyoruz. Geceyi, gecenin içine sızan insanları, geceye saklananları… Kötücül bir yerinden mi bakacağız yoksa sevecek miyiz geceyi, bilmiyorum henüz. Kalbimizi kıyamete kadar kapatacak mıyız o da meçhul. Söz, Biriken’in yaratıcıları Melis ve Okan’da…

Niye kapatıyoruz kıyamete kadar kalbimizi, ne oluyor?
Melis Tezkan:
 Oyunun ismini düşünürken, birinci tekil şahıs bir cümle olmasını istedik. Oyunun yapısı da başlığı içeriyor aslında: Sahne kişileri kendi felaketlerinden bahsediyor; kişisel ve toplumsal felaketler yer yer birbirine karışıyor. Bunlardan yola çıktık ve şunu sorduk kendimize: kıyamete kadar kapattık mı kalplerimizi, içerlere mi kapandık? Dışımızda olup bitenler bize ne yapıyor, ne hissettiriyor?

PicMonkey Collage

Bu bir şarkı sözü aynı zamanda.
Melis: Elbette bir şarkı sözünden yola çıkıldı. Projenin yapısında müzik var. Müzik bizim işlerimizde her zaman var aslında. Ancak bu defa daha da çok müzikten yola çıkan bir iş yapıyoruz. Müziği kendine malzeme eden bir iş. O yüzden de bir şarkı sözünden yola çıkıyor.

Nasıl doğdu proje?
Okan Urun:
 Bu proje ilk olarak bir mekân fikriyle doğdu. O da bir pavyon ya da bir bar; ancak biraz tekinsiz bir bar. Amerikan filmlerinde görebileceğimiz türden kimsenin uğramadığı bir bar. Biraz Türk pavyonu biraz ıssız bir Amerikan barı karışımı bir yerin içerisindeki (bu alanı gerçekçi olarak yansıtmak değil meselemiz ama ambiyansı oradan esinleniyor) karakterler. Bu karakterler pavyonda görebileceğimiz türden biraz eksik, biraz arızalı, biraz kaybeden gibi görünüyorlar. Onlar içerideler, dışarıda ise bir felaket var. Şu an yaşadığımız dünya gibi. Bu insanlar sanki dışarıdan kaçıp girdikleri o pavyonun içinde kalmışlar.

Oyun neyden bahsediyor?
Okan:
 Oyun birtakım insanların yapamayışlarından bahsediyor; aşkta, ilişkilerde, dünyada ve bu ülkede yapamayışlarından. Bizim yazdığımız oyunlar içerisinde buradan yani Türkiye’den hem müzikal anlamda hem de metin anlamında daha çok izler taşıyan bir oyun.
Melis: Elbette ki tanıdık sesler, tınılar, birtakım melodiler var ama bir de o insanların üzerinde buranın yüreği var. “Kıyamete kadar kapattım kalbimi” derken o arabesk ruhu, bedenlerinde, sözlerinde, kalplerini kapatmaya çalışmalarında ve ancak bir türlü kapatamayışlarında, yer yer acıya boğulmuşluklarında hissediyoruz. Buraların arabesk ruhunu aslında bedenleri taşıyor.
Okan: İnsanların arabeski sevme nedenlerinin başında, içinde iki şeyi birden barındırması geliyor. “Batsın bu dünya” demek aslında içinde bir umut barındırıyor. Batsın bu dünya ama yeniden kurulsun gibi. Arabeskin içinde hem yok etmeye yönelik yoğun bir tavır hem de o yok edişten iyi bir şey doğsun umudu vardır.
Melis: Bu atmosferin içerisinde herkes her geçen gün daha fazla yara aldığını hissediyor. Yaralanma hissi de arabeskin birinci şartı. “Şimdi yaralandım kalbimi kapatıyorum ama bunu söylerken bile kalbim yerinde duruyor” gibi bir şey. Sanırım o yüzden de insanlar hislerini arabesk şarkı sözlerinde rahatlıkla bulabiliyorlar. Çünkü hepimiz artık çok yaralı hissediyoruz. Oyun da bu hisle uğraşıyor.

KKKK-DilekYaman2

Çok Dualitik şeylerden bahsediliyor… Zaten hayatın varoluşçuluğu çok dualite üzerine kurulu ama bu bilinçli mi yapıldı?
Okan: 
Evet aşksızlıktan bahsedince aşktan bahsetmiş olduğumuzu ya da felaketi hafife alınca aslında felaketin varlığının daha kabul edilebilir olduğunu biliyoruz. Bu ikilik insanın varoluşu ile ilgili. İnsan başka türlü var olamıyor. Ama biz bu oyunla sadece ikili durumlardan ya da dualiteden öte biraz ara alanları, gri alanları da irdelemek istiyoruz. Karakterler sahne üzerinde varlıklar ve cinsler arasında gidip geliyorlar. Kadın, kadın olarak var ama başka bir alana da açılabilir. Erkek ona biçilen kılıktan daha farklı belirebilir. Cinslerin içe içe girdiği bir durum var. Bu durumu da pavyon estetiği içinde sahne üzerine taşımak istiyoruz.

Ve geceleyin…
Melis:
 Çünkü gecenin dönüştürücü bir gücü var. Bu insanlar geceye takılıp kalmışlar. Oyunda gündüzlerini görmüyoruz. Ne kadar zamandır oradalar bilmiyoruz. O ana, sahnedeki zamana takılı kalma… O an da gece olarak belirleniyor bu oyunda.

Festival ile ilgili ikinci sohbet, ikinci “gece”. An oyununda da gecenin bir saatine denk geliyoruz. Sizde de bir geceye ve oradaki bir ana bakacağız. Bu tesadüf değil bence. Böyle hissediliyor ki böyle dışa vuruluyor. Aradan 10 sene geçtikten sonra “Ne oldu? Biz ne yaşadık” dediğimizde belki karanlığı çağrıştıracak bize bu günler. Ondandır diye tahmin ediyorum.
Okan:
 Ondandır tabii. Bir de gece kayıpların yaşandığı bir an. Ya da kayıpların daha yoğun hissedildiği bir an diyelim. Öyle zamanlar geçirdik ve geçiriyoruz ki bir de. Bir yandan çok yakın arkadaşlarımızı genç yaşta kaybettiğimiz kişisel tarihimiz bir yandan sürekli kayıplar verdiğimiz ülke tarihimiz.
Melis: Bir sabah uyanıyorsun ki… Bir kişi daha eksik.
Okan: Bir meydanda bir amaç için toplanan insanlar saniyede havaya uçabiliyor. Başka bir sabah bir otobüse binen birileri. Sabah evinde otururken birileri öldürülüyor. Hepsine bir gerekçe bulunuyor. Bir “taraf” olan herkesin kendince sebebi var ama sonuç şu: İnsanlar ölüyor. Ve bu dünyanın her yerinde oluyor. Birileri sürekli kayboluyor ve sanırım bu kaybetme hissi, bilgisi en çok gece hissediliyor. Öte yandan insan tezat bir şekilde kayıplarını unutmak için geceye sığınıyor.
Melis: Korunaklı bir durumu var gecenin. Tekinsiz ama korunaklı. Kapıları kapatınca bir dokunulmazlık hali.

2

Bunun oyunla bir bağlantısı var gibi. Oyunda da bir kapı kapatma hali var sanki. Pavyonun kapısı kapanınca kötülükler dışarıda mı kalıyor yoksa kötülük içeri sızıyor mu?
Melis:
 Dışarıdaki bir şeyin içeri sızması üzerine bir oyun bu. Oyundaki ana eylem bu aslında.
Okan: İçeride ne kadar süredir orada olduklarını bilmediğimiz üç karakter var. Sonra dışarıdan başka biri geliyor. Oyun onun gelişiyle de başka bir yöne evriliyor.

Dışarıdakinin içeri girişi oyunun kırılma noktası…
Okan:
 Bir tür melek gibi. Yani illa felaketi  getirmiyor.  Hem iyiyi hem de ölümü getirir ya melek. İşte öyle bir giriş onunkisi. Ancak bizim oyunda burjuva bir ailenin içine dışarıdan biri girmiyor. Dolayısıyla dönüştürdüğü şey öyle bir yapıda gerçekleşmesinden daha farklı. Bizim mekânımız pavyon. İyilik, kötülük gibi kavramların kaygan bir zeminde olduğu bir alan. Kendine göre kuralları olan bir yer orası. Bu kuralların içine bambaşka biri geliyor. “Kıyamete kadar kapattım kalbimi…” meselesi burada başlıyor. Kalplerini görece kapatmış olanlar açmaya başlıyor. Bunu sahnede izliyoruz. Bazen sözel olarak, bazen bedensel olarak, bir tablo gibi bazen. Bazen de şarkıya dökülüyor bu durum.
Melis: Bir metnin müzik eşliğinde söylenmesi gibi.
Okan: Pavyonun kodlarını kullanan bir sahne durumu oluşturmaya çalışıyoruz.

Prodüksiyon aşamasını da konuşalım mı?
Okan:
  İki sene önce “Tatyana” zamanında yönetmen Mesut Arslan ile tanışmıştık. Mesut, Belçika’daki prodüksiyon evi Platform 0090’ın başında. Bizim önceki işlerimizi takip ettikten sonra metni ve kurgusu bize ait olan özgün bir iş yapmamızı ve ona prodüksiyon desteği vermeyi teklif etti. Bu proje gündeme gelince de işbirliğine girdik. Yine Belçika’daki en önemli sanat kurumlarından Vooruit Kunstencentrum ve peşi sıra İKSV Tiyatro Festivali ortak yapımcıların arasına katıldı. Önceki iki oyunumuzda da prova mekânı desteği veren Salt da yine aynı destekle ortak yapımcımız.

Ne kattı Belçikalı bir prodüksiyondan destek almak size? Oraya da gittiniz üstelik.
Okan:
 Bu durumun getirdiği en önemli şey orada tiyatroya kapanıp prova yapabilme imkanımızın olmasıydı. Özgün bir iş çıkarttığın zaman her şeyin bir arada olduğu bir ortam bulup çalışmak zor. Dolayısıyla tüm ekip iki hafta Belçika’ya gittik. Işık tasarımcımız Nicolas Marie ve Müzik tasarımcımız Berk Çakmakçı da geldi. Şöyle bir süreç yaşandı; ben metni yazıyorum ertesi gün oyuncu eline alıyor, oyuncu ona çalışırken Nicolas ışık öneriyor, Berk de o anın müziğini tasarlıyor.
Melis: İşlerimizde görselden yola çıkan bir durum var. Tablolar oluşturuyoruz kafamızda. O yüzden tüm elemanların bir arada olduğu çalışma biçimi bize çok iyi geldi. Bizim için “Hadi bakalım al metni eline; şimdi bunu nasıl söyleyeceğiz bakalım” demek yeterli değil. Bu durum yapmak istediğimiz işin üslubuna uygun değil. Tüm koşullar bir arada olmadığında “Şimdi orada şöyle bir ışık olur, şuraya böyle biri girer; onların hepsini hayal et” derken yönetmen olarak bir süre sonra sen bile hayal edemiyorsun.
Okan: Laboratuvar çalışması gibiydi aslında. Denemek, olmayanı elemek, olanı tutmak. Sevdiğimiz ve bizi heyecanlandıran bir çalışma biçimi bu.

KKKK-DilekYaman1

Oyunda müzik önemli bir eleman demiştiniz.
Okan:
 Bu oyunda genç ve yetenekli bir müzisyen olan Berk Çakmakçı ile çalışıyoruz. Önceden tanıdığımız ancak ilk defa birlikte ürettiğimiz bir isim. O da ilk kez bir tiyatro oyunu içinde yer alıyor. Hemen hemen her provada var. Görerek, katılarak müzik tasarlıyor. Oyuna müzik yapmıyor, oyunu oluşturuyor. Oyunun bir parçası…
Melis: Biz onunla o bizimle ilerliyor.

Örüyorsunuz yani…
Melis:
 Evet.
Okan: Bazen biz onun ortaya çıkardığı bir müzikten esinleniyoruz. O müzikten bir metin, bir tavır ortaya çıkarıyoruz.
Melis: Müzik yoğun bir şey çünkü.

Oyuncuları da konuşalım. Kimler var oyuncu olarak?
Okan:
 Defne Halman var. Defne ile “Tatyana”da çalıştık. Ona böyle bir işin hayalini kurduğumuzu anlatmıştık. O da, az önce bahsettiğimiz üslupta bir çalışma biçimini çok istediğini, farklı bir şeyler yapmak istediğini belirtmişti. Müthiş bir enerji ile geliyor provalar; gerçekten itici bir güç olarak işin içinde. Farklı bir Defne görecek bence seyirci oyunun içinde. Bir de Defne yaşsız oyunculardan; bu çok farklı kapılar açıyor. Can Kulan ve Efecan Şenolsun var. İkisi de büyük bir istek ve yaratıcılıkla bu işin içinde yer alıyor. Oyunun oluşmasında oyuncuların yaratıcılık payı çok büyük. Bir de ben varım.

Bir de oyun tarihlerini söyleyin…
Melis:
 11-12 Mayıs Moda Sahnesi’nde.

Sezonda oynama gibi bir niyetiniz var mı?
Okan:
 Sezonda oynayacağız tabii ki ama mekân ya da mekânlar henüz kesinleşmedi. Görüşme halindeyiz

Çok teşekkür ederim ikinize de. Provalarda kolay gelsin.

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku