Dev Bir Repertuar Tiyatrosunda İki Şölen…

Robert Schild

Viyana Burgtheater’de “Mephisto” ile Pulitzer ödüllü “Disgraced” oyunlarını izledik

Viyana’da kaldığım süreler boyunca en az bir kez, çoğunlukla daha da sık gitmeye çalışırım, Alman dilinde tiyatro yapılan Avrupa’nın en büyük sahnesine... Comédie-Française’den sonra yerkürede halen sürekli olarak perde kaldıran ikinci en eski tiyatro konumundaki Burgtheater’in –dile kolay– 270 yıllık düzenli bir geçmişi var! 140 yıl boyunca faaliyette bulunduğu ilk kuruluş yerinden 1888’de taşındığı kentin ünlü Ring Caddesi’ndeki 1175 koltuklu, muhteşem fuayeleri olan ve tavan resimlerini Gustav Klimt’in çizdiği görkemli binasının yanı sıra, gene Ring’e yakın bulunan iki diğer sahnesinde yılın en az on ayı boyunca, neredeyse her akşam perde kaldırıyor. Sezonda 20 dolaylarında prömiyer sunmakla birlikte, dağarında bulunan onlarca klasik ve çağdaş oyunu da belirli aralıklarla yıllar boyunca sahnelemekte, zaman zaman sergilediği yeni ve devrimci yapımlarıyla kimi “tiyatro skandalları”na da yol açmaktadır…

Avusturya’nın ulusal sahnelerinin bu amiral gemisi, özellikle geniş kadrosu (2018/19 sezonunda kayıtlı 64 sürekli ve 84 konuk oyuncu, 47 yönetmen ve 100’ü aşkın sahne/giysi/ışık tasarımcısı) ile gene yerküremizin en büyük repertuar tiyatrosu sayılır. Bunun diğer bir kanıtı, aynı sezon içinde yer alan 50’ye yakın oyunun birkaçında başrol, diğer bazılarında ikinci önemli rolleri üstlenen nice sürekli “yıldız” oyuncularının bulunmasıdır!

Bu ilginç ayrıcalığı, Ocak ayında art arda izlediğim iki çok değişik oyunun kilit rollerini paylaşan Burgtheater’in iki gedikli oyuncusunun örneğinde bir kez daha görebildim: 2009/2010 sezonundan bu yana tiyatronun sürekli kadrosunda yer alan Fabian Krüger, üçüncü sezonunda bulunan “Disgraced / Geächtet” oyununun başrolüyle, yeni dev yapımları “Mephisto”nun ikinci önemli rolünü, keza aynı tiyatroda 14. (on dördüncü!) sezonunu doldurmuş Nicholas Ofczarek da bizzat odaktaki Mephisto’nun yanı sıra, “Geächtet”in ikinci önemli erkek rolünü canlandırıyor… Bununla da kalmıyor kendisi – gene bu sezon prömiyer yapmış Alan Ayckbourn’un özgün adıyla “Season’s Greetings” olan “Schöne Bescherung”un da başrolünü üstlenmişken, Fabian Krüger dokuz kişilik bu oyunda da öne çıkan bir rolde görünüyor!

Mephisto © R.Werner

Peki, izlediğim bu iki yapımda öne çıkanlar nelerdir acaba?

Hiç kuşku yok ki, her şeyden önce “Mephisto”nun olağanüstü sahne tasırımı!.. Burada odalar, duvarlar veya mobilyalar yok – sadece dev bir koşu bandı var; onun da bir ucundaki tam teşekküllü davul takımının başında oturan Judith Schwarz, oyunun tüm devinimlerinin ritmini yönlendirmekte… Başka bir dekor olmadığı gibi, bu uzun oyun boyunca dinlediğimiz iki şarkının dışında başka müzik de yok. Sadece Peter Baur’un yarattığı, dört bir yanında bulunan projektörlerce zaman zaman acımasızca ışıklandırılan o devasa “kariyer çığırı”: Nazi döneminde mesleğinde ilerlemek uğruna her yola başvuran tiyatro oyuncusu Hendrik Höfgen’in ilerlediği, kimi düşmanlarını ve dostlarını, eşini bile sağda solda geride bıraktığı, gittikçe genişleyen patika… İki eski arkadaş, kariyerini Faust’daki Mephisto rolüyle taçlandırmayı arzulayan Höfgen (gerçek yaşamda Gustav Gründgens, 1899-1963) ile yazar Sebastian Bruckner (bu oyunun temel aldığı aynı isimli kilit romanın yazarı Klaus Mann, 1906-1949) arasındaki çekişme ile başlıyoruz nefesimizi tutmaya – ve nice sanatçıları, düzenbazları, yalakaları, siyasetçileri ve kurbanlarını izlediğimiz iki saati aşkın süre sonra bildiğimiz/beklediğimiz sonuca varıyoruz… 

Bu olağanüstü seyirlik boyunca Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşüne tanık oluyoruz, ancak aynı zamanda Höfgen/Gründgens’in adım adım yükselişine ve özellikle Nazi partisi üyesi olmasının ardından, Herman Göring’in de desteği ile III.Reich’in en üst kültürel koltuklarına oturmasına… O dönemi bilenlere, çağın beyaz perde ve tiyatro dünyası yıldızlarını tanıyanlara, dört dörtlük birer sanatçı olan Burgtheater yıldızlarını bu rollerde izlemek, bu tiyatroda bile belki on yılda bir nasip olur! Başta Nicholas Ofczarek’in o güçlü sanatsal “başkalaşma”sının yanında dengesiz, uyuşturucu bağımlısı ve zayıf özyapılı yazara, keza renkli bir dönme dolap gibi önümüzden geçen ve çoğu birer soytarı durumuna gelen/getirilen aktörler ile siyasetçilere yaşam veren, daha önce de büyük romanları tiyatrolaştırmasıyla bilinen genç Alman yönetmen Bastian Kraft, kolayca unutulmayacak bir başyapıta imza attı. 

Mephisto © R.Werner

Ariane Mnouchkine tarafınca aynı romandan uyarlanmış, aynı ismi taşıyan oyunu bundan neredeyse 10 yıl önce İBB Şehir Tiyatrosu’nda izlemiş ve –benim oyumla da– dergimizin “en başarılı yapım” ödülüne layık görmüştük. Ne ki, Ragıp Yavuz’un yönetiminde kotarılmış bu uyarlama, gerek sahne tasarımı gerek dramaturji/reji/oyunculuk açılarından geleneksel/somut bir yorum içermekteyken, Bastian Kraft’ın yönetimi ve izlediğimiz oyunculuklar çok daha soyut –kimilerine göre daha sanatsal– biçemdedir… 

Kraft’ın kalabalık kadrolu “Mephisto”su daha çok ünlü bir solistin icra ettiği dört-dörtlük bir senfonik konseri andırıyorsa da, gene Almanya’dan konuk edilen bol ödüllü Tina Ladik’in yönettiği “Geächtet” oyunu, başarılı bir oda müziği konçertosuna benzetilebilir… Pakistan asıllı ABD yazarı Ayad Akhtar’ın 2012’de kaleme aldığı ve dilimize “Gözden Düşürülmüş” olarak çevirebileceğimiz “Disgraced”, sadece 2013 Pulitzer Tiyatro Ödülü’nü almakla kalmamış, saygın Tony Tiyatro Ödülleri’ne “en iyi yapım” nominasyonunu alması üzerine, 2015/2016 sezonu boyunca ABD’de en çok sergilenen oyun olarak tarihe geçti!

Konu, Hint asıllı olarak bilinmekle, aslen Pakistan doğumlu genç hukukçu Amir Kapoor’un, New York’da yıllardır çalıştığı avukatlık bürosuna ortak olarak kabul edilmesinin öngününde, Hıristiyan eşi Emily ve aynı ofiste çalışan arkadaşı Jory ile eşi Isaac’ın arasında gelişiyor… Genç avukatın bu “Amerikan rüyası”nın gerçekleşmesine ramak kalmışken, yabancı bir diyarda doğmuş olmakla birlikte, ABD ortamında kendince tamamen özümsenmiş bir kişinin orada hoş görülme sorunsalı çarpıcı biçimde gözlerimizin önüne getiriliyor. Hele bu kişi bir Müslüman ise ve özellikle 11 Eylül 2001’in ardından, dini inançları konusunda veya Kuran’ın bazı tefsirleri hakkında hiç de hoşuna gitmeyecek sor(g)u(lama)larla karşı karşıya kalabilir…

Geachtet © G.Soulek

Aslında iyi bildiğimiz, hiç de yeni olmayan bu konu işlenirken, klişelerin öne çıkmayacağı bir metin yazmak, hiç de kolay değil! Ancak Akhtar bunu başarmışa benziyor; Kapoor çiftinin arkadaşlarını misafir ettiği akşam yemeği boyunca nice kabuklar soyuluyor/atılıyor/kopartılıyor, kimi maskeler düşüyor – genç çiftin arasına varana kadar! Gittikçe kızışan diyaloglar, zaman zaman Edward Albee (“Kim Korkak Hain Kurttan?”) ve özellikle Jasmina Reza (“Vahşet Tanrısı”) etkileşimlerini anımsatmıyor değil – ancak buradaki tartışmalar ailevi olmaktan çok, salt toplumsal konulara yönelik olup halk arasındaki “olağan ırkçılığın”, mesleki ve sosyal ilişkileri ne denli kırılgan kıldığını tüm çıplaklığı ile gösteriyor… Öte yandan, hem perde arkasındaki kimi gerçeklerin ancak oyun ilerledikçe ortaya çıkması, hem bazı başkişilerin diğerleri hakkında bilmediklerinin peyderpey açığa vurulması, keza gelişmelerin hızlanarak ulaşılan odak noktasının ardından başka bir yöne sapmaları – çok geçmeden tüm bunlardan, bir “well-made play” türü (bunu acaba “basamaklı oyun” olarak mı çevirmeli?) ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz! Geleneksel bir sahne tasarımında, adeta bir laboratuar gibi ışıklandırılmış geniş bir oturma/yemek odasında, sanki “toplumsal bir vaka” inceliyor gibiyiz – ve burada da tek müzik, davul vuruşlarıdır (sahi, bu yöntemi Türkiye’de hiç uygulayan oldu mu mı acaba?).

Tüm bu duygusal gidiş-gelişlerle oluşan değişik uyumdaki devinimleri sahneye koyarken, Tina Ladik’e Fabian Krüger (Amir) ve Katharina Lorenz (Emily) paha biçilmez desteklerde bulunuyorlar. “Mephisto”da coşku ile alkışlamış olduğumuz Nicholas Ofczarek ise, ikinci plandaki Isaac rolünde ustaca tepeden attığı bakışlarıyla, tam anlamıyla “yardımcı” oluyor Krüger’in sergilediği kâh itici, kâh acınası Amir karakterine… Ve – aynı sahnede, zaman zaman aynı hafta içinde Ayckbourn’un “Schöne Bescherung” oyununda bu kez Ofcarek’in eşi olarak başrolde parlayan Katharina Lorenz, orada Krüger’in canlandırdığı öğretmen Clive’ın sevgilisi oluveriyor!!

Geachtet © G.Soulek

Almanca bilmese dahi, Avrupa’nın bu dev repertuar tiyatrosundaki başarılı oyun yorumlarıyla birinci sınıf oyunculukları izlemek her tiyatrosever için bir kazanımdır bence – ve bu nedenle, yolunuz Viyana’ya düşecek olursa www.burgtheater.at/de/spielplan/ portalına önceden bakıp, tercihan bildiğiniz bir oyunu seçerek kendinize bir tiyatro şöleni hazırlayınız derim…

1

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku