Che ve Ulrike Ne konuşuyorsunuz Öyle?

editor

cheKadıköy Barış Manço Kültür Merkezi (0216) 418 95 49 / (0216) 418 16 46
31 Ocak  Cuma 20.30, 8 Şubat C.tesi 20.30

Che ve Ulrike Ne konuşuyorsunuz Öyle? / Arasız 1s 35dk / Yazan-Yöneten Zafer Diper
Sahne Düzenlemesi BTopluluk / Film Kurgu Can Kolukısa
Yönetmen Yardımcıları Ece Erişti Ersin Uzun Memetcan Diper
Işık-Müzik Ersin Uzun / Müzik Düzenleme Hakan Ürman / Afiş Mert Çekici
O y u n c u l a r: Nazan Diper (Ulrike, Madre, Maria, Lokantadaki Kadın), Ece Erişti (1.Görevli, Chichina, Meyhaneci, Lokantadaki Kadın, Helga, Ensslin, Genç Kız), Zafer Diper (Che, Kriminal Daire, Yargıç), Kaan Songün (2.Görevli, Fidel, Granado, Padre, Hans, Baader, Katil)

Che ve Ulrike ne konuşuyorsunuz öyle? / Yazılardan Alıntılar

Biri Güney Amerika’da, diğeri Almanya’da olan iki devrimci Che Guevara ve Ulrike Meinhof… Bu ikisinin tarihsel diyaloglarının anlatıldığı ve biraz da yaşamlarından kesitler sunularak biz izleyicilerde enfes bir tat bırakan bir oyun… Dolu Sözlük

Bizim Tiyatro, tarihin iki önemli devrimci kişiliği Che ile Ulrike’yi sahnede buluşturarak yine tarihe not düşecek bir çalışmayla sezonu açtı… Oyuncular, epik ve dramatik ögelerle birlikte, diyalektik bir oyun yapısı kurgusu diyebileceğimiz yöntemle, çeşitli karakterleri “oynayıp göstererek” şöyle diyorlar: “Biz burada birebir yaşam öyküleri anlatmıyoruz…” Semra Çelebi / Gazete Kadıköy

Zafer Diper; kurucusu olduğu Bizim Tiyatro’nun son oyunuyla, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde sürprizli bir seyirlik sunmakta:  Che ve Ulrike Ne Konuşuyorsunuz Öyle… 1960’lı, 1970’li yıllarda Almanya’da gerçekleşen sokak eylemlerinin, gazlı, tazyikli sulu ve silahlı bastırılış biçimleriyle belgesel olarak izletilişi (Can Kolukısa’ nın film kurgusu harika!), 21. yüzyılda, her şeyin bitmediğini halklara yeniden anımsatması bakımından da çok ilginç. İnsanlığın binlerce yıllık özgürlük istemini, faşizan, yok edici emperyalizm karşısında yeni yüzyıla taşımak onurunu yaratan Gezi Direnişi’mizi de dolaylı biçimde duyuruyor.  Oyunun başlangıç bölümünde; kitapların ve anıların arasında canlanan eşsiz idealist / sosyalist Che’nin romantik ama gerçekçi kimliği içinde, onun evrensel insanı ön plana alırken Güney Amerika halklarının özgürlük savaşımına katılmasını izliyoruz. Onun Fidel Castro ile birlikte giriştiği bu savaşta, insanlığın yüzyıllardır süren eşitlik-özgürlük-kardeşlik aranışı /düşü olan ‘halkların kurtuluşu’ girişimleri, ‘ya vatan ya ölüm’ sloganında belirginleşiyor. Dahası bu savaşlar, sosyalizmin geçmişine uygun bir biçimde ve idealist bir çerçevede Che’nin o düşsel, hayal gibi, serüvenci, sanki Jandark’vari bir ‘kahraman’  kimliğinde sergileniyor. Evet o; insanlığın yüzyıllardır beklediği, zaman zaman bulduğunu sandığı ve bulduğuna inanıp umutla bağlandığı ‘kahraman’ı, yiğitidir: O, yani Che Guevara; Akhilleus’tan Spartaküs’e, Platon’dan  Saint-Simon’ a, C. Fourier’den Owen’a, Thomas More’dan Campanella’ya, Babeuf’tan Robespierre’e, Marks-Engels-Lenin-Mao’dan Atatürk’e uzanan ve kölelik düzeni emperyalizme 20.yüzyılın başında ‘Ya istiklal ya ölüm’ diyerek Kurtuluş Savaşı’yla başkaldıran bağımsızlık aranışlarının 68 kuşağında ve Deniz Gezmiş’lerde yükselen sesidir. II.Dünya Savaşı ertesinde dünyanın başına jandarma kesilip ölüm meleği gibi çöken ABD’nin kıyıcı gücüne karşı insanlığa yeniden duyuran çığlığıdır. İşte Zafer Diper’in sahnelediği  oyunda;  kitaplar, belgeseller, filmler, fotoğraflar, müzikler, yazılanlar arasından fışkırarak  bizlere, yani 21.yüzyıla ulaşan çağrıdır Che. Ancak oyun bize salt bu çığlığı iletmekle kalmıyor.  O, sahnede bir kez daha düşlerimizin içinde canlanırken yerini yavaş yavaş Alman sosyalist savaşçısı Ulrike Meinhof’a bırakıyor. Onun Che’yle süren konuşmalarından (muhteşem diyaloglar) anlıyoruz ki sosyalizm; küçük burjuva, tutucu tarihsel çizgisinden çıkarak artık ‘başkaldırı’ yoluna gitmektedir. Evet, bu kez sahneye çıkan; Alman Sosyalizminin sürdürücülerinden Ulrike Meinhof’tur ve onun, Rosa Lüksemburg’un savaşımını ve ezilişini aratmayan, ‘hapishanede yok edilişi’ işlemidir. Che’nin öldürülüşüyle Avrupa’da açımlanan 68 baharından, çiçek çocuklarından, Deniz Gezmiş’lerin idamlarından geçerek Alman sokaklarında ayaklanıp düzene başkaldıran gençliğin ve kalabalıkların üzerine sıkılan o ölümcül gazlar Ulrike’nin, Che düşselliğinden güç alarak hapislerde işkencelerle susturulmak istenen haykırışlarını, 21. yüzyıla ötelemektedir… Bu oyun bizlere, bu iki ‘kahraman’ın bugün hâlâ aralarında –ve aramızda, ülkemizde – devrimi konuşmakta olduklarını –olduğumuzu- haber veriyor…  Tansu Bele / Che ve Ulrike’nin Sosyalizm Üzerine Konuşmaları

“Che ve Ulrike Ne Konuşuyorsunuz Öyle?”… Gitmeli, izlemeli… Tiyatro sahnesinde biyografik bir kurgu içinde yakın geçmişimizin başkaldırı tarihi… Bizim GEZİ ne bir başlangıçtı aslında ne de son olacak, öylesine çok kahramanı var ki yokluğa ve özgürlüksüzlüğe isyanın. Can Çınar

En iyi muhalefet sanatla olur… Bizim Tiyatro’nun kurucusu Zafer Diper yine yoğun bir çalışma ve emeğin ürünü olan tarihsel ve muhalif bir esere yazar ve yönetmen olarak imza atıyor: Che ve Ulrike ne konuşuyorsunuz öyle?  20.yüzyılın gündeminden hiçbir zaman düşmeyen sosyalizm ve özgürlük mücadelelerine Che ve Ulrike Meinhof’tan hareket ederek odaklanan oyun Gezi Parkı’nın ne kadar haklı ve masum ve bir o kadar da evrensel ruhuna işaret ediyor çaktırmadan. Che’nin hala ilham veriyor olmasına hayret ediyorsunuz. Can Kolukısa’nın kurguladığı belgesel görüntülerle zenginleşen oyunu mutlaka izleyin ve sanatla nasıl muhalefet yapıldığına tanıklık edin.  Ragıp Ertuğrul / Vatan

Oyun, Che Guevara’dan Ulrike Meinhof’a uzanan bir tarih çizgisinde, sosyalizmin 20.yüzyıl serüvenini ele alıyor. Özellikle 1950’lerden günümüze faşistleşen kapitalist sistemin insanlık dışı, öldürücü toplumsal ve siyasal yaptırımlarına karşı giderek sertleşen ve şiddete yönelen sosyalizmin tarihsel dökümünü çok güzel ortaya koyan oyun bizlere, sosyalizmin bugün ‘ezilen ve başkaldıran halkları’ için çok şeyler söylüyor… Yurt

Che ile Ulrike İkisi de devrim yolunu seçmiş, ikisi de yepyeni bir hayata gözlerini açmış… Che ve Ulrike, öldürüldükten yıllar sonra yeniden dünyaya gelirler. Che “motorsiklet günlükleri”nin etkisiyle anlatılıyor oyunda. Heyecanla, umutla, mutlulukla… Zafer Diper, çok da güzel oynuyor Che’yi. Oyunun ortasında iki devrimcinin de belgeseli gösteriliyor aynı zamanda. Bu, aslında dirilişin ve direnişin oyunu, içeride ya da dışarıda nasıl hayatta kalınacağını anlatan… F tiplerinin insanı insanlıktan çıkaran, yalnızlaştıran, yabancılaştıran bembeyaz örtüsü… Bugün de aynı saldırı daha da büyüyerek sürmüyor mu? Nazan Diper çıkıyor işte burada karşımıza, Ulrike rolünde. “Ulrike, çıldırmış” dediler. “Ulrike, intihar etmiş” dediler. Oysa, Ulrike sapasağlam bir beyinle dimdik ayakta kalmaya çalışıyordu. Ve o, hep öyle yaşayacak… Bilmeyenler bu iki devrimcinin hayatını mutlaka araştırsınlar. Çünkü, iki ayrı yüreğin çığlığı kulaklarını hiç rahat bırakmayacak. “Biz ölmedik, buradayız, yaşıyoruz”… Dört kişilik bu muhteşem oyunu Zafer Diper yazmış ve yönetmiş…  Devrimci Proleterya

İki büyük devrimci yeryüzünde… Dünya tarihinin en önemli iki devrimci lideri, bu oyunla yeryüzüne iniyor… Usta tiyatrocu Zafer Diper, sıra dışı kurguyla bir daha izleyenleri selamlıyor. 1967 yılında Bolivya’da yargısız infaz edilen Küba ve Enternasyonalist gerillaların lideri Ernesto Che Guevara ile 1976’da yargılanma süreci devam ederken Stuttgart’ta bir cezaevindeki hücresinde şüpheli bir biçimde ölü bulunan Alman sosyalist devrimci kadın Ulrike Meinhof’un yıllar sonra yeryüzünde bir araya gelmeleri üzerine kurgulanan oyun, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde tiyatroseverlerle buluşuyor… Tiyatro Portal

Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki harika oyunu izledik: Che ve Ulrike… Böyle iki devrimcinin hayatını anlatmak ne onur verici bir şey… Sezen Kızılgül Kartal

bizimtiyatro@gmail.com / bilgi@bizimtiyatro.net /  www.bizimtiyatro.net / (0538) 313 76 77

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku