Kırık Beyazın Hikâyesi: “Sıfır Noktasındaki Kadın”

Aycan Gürlüyer

Beyazın tonları vardır. Ne tam beyaz olan ne de başka bir renge benzeyene kırık beyaz derler. Bu renk, saf/yek haliyle kullanılmaktan korkulduğu için bilerek kırılır, burulur, kirletilir, koyulaştırılır ve alıcısına sunulur. Böylece aslı yok olur. İşte beyazın, “olduğu gibi” kalmasına bir türlü izin verilmeyen rengin, “kırık Firdevs”in hikâyesi bu… O’nu kıranların, ruhunu ve bedenini canının istediği renge boyayıp sonra da ölüme mahkûm edenlerin anlatısı…   

Mısırlı feminist yazar, aktivist ve psikiyatr Neval El Seddavi (Nevâl es-Saadavi)’nin yazdığı Sıfır Noktasındaki Kadın eseri, bir hapishanede karşılaştığı ölüm mahkûmu Firdevs’in hem bedeniyle hem de ruhuyla ödediği bedeller üzerinden politik ve teolojik otoritelere tepkisini gösterdiği bir roman, gerçek bir hayat hikâyesi. Bir kadın için hele ki fahişe bir kadın için sıfır noktası neresidir? Peki, ikinci kez doğabilmek mümkün müdür? Gittiği hiçbir yerde barınamamış Firdevs’i kalabileceği tek yer olan belleğimize yerleştiren bu roman, Duende Tiyatro’nun sahnelediği, İpek Taşdan’ın uyarladığı, tasarladığı ve oynadığı tek perdelik bir oyun olarak artık karşımızda. 

Bazı oyunları izlemeye başladığım anda kafamda eleştiri yazısını yazar bulurum kendimi. Daktilo seslerini oyun başlar başlamaz duymaya başladıysam, sahneleme/oyuncu samimi demektir. Upuzun eteklerinden sahnedeki kumlara gömülü Firdevs’in görünmeyen iplerle “bağlı” oluşu ama hep dik duruşu… Aynı renkteki kumlarla bir olmuş kırık beyaz renkli elbisesi ve yalınayaklarıyla kâh koşarak, kâh eteğinden tüm yaşanmışlıkları dökerek bize her şeyi bir bir anlatmaya başlıyor Firdevs: 

“Otur.

Kapıyı kapat.

Sözümü kesme.

Seni dinleyecek zamanım yok. Bu akşam saat onda almaya gelecekler beni. Yarın sabah burada olmayacağım artık. İnsanoğlunun bilmediği bir yerde olacağım. Bu dünyada kimsenin bilmediği o yere yapacağım yolculuk bana gurur veriyor.”

Dinliyoruz. Firdevs yaşamı boyunca ona gurur verecek tüm güçlü erkeklerden bile üstün kılacak bir şey aramış. Ve ne zaman eline bir gazete geçse, o güçlü erkeklerden biriyle karşılaşsa yüzlerine tükürüyormuş.  Yalnızca bir fahişeymiş. Yalnız bırakılmış bir fahişe… İşte bu yüzden bütün erkekler onda tek bir istek uyandırmış: Elini kaldırıp okkalı bir şamar indirmek! 

Firdevs, okuma aşkıyla yanıp tutuşan çocukluğundan, yüksek dereceyle bitirdiği ortaokulundan, çalışma azminden, sünnet edilişinden, amcasından, sevgililerinden, onu satan erkeklerden, bedenindeki yolculuklardan tek tek bahsediyor. Bunu, kendini acındırarak değil, kendinden emin ve her şeyi kabullenmiş bir şekilde anlatıyor. Hikâyenin gerçekliği de burada saklı zaten. Meraklı çocuk Firdevs, cinselliği keşfeden genç kız Firdevs, olgun bir kadın Firdevs, başarılı bir fahişe Firdevs, ölüme mahkûm edilmiş, kadınlığıyla birlikte canı da alınmak üzere olan Firdevs. 

Sıfır Noktasındaki Kadın klasik bir fahişe hikâyesi gibi anlatılmıyor. Farklı. Anlatımı çok duru ve felsefik. İpek Taştan özenle kurgulanmış sahnelerde uzun saçlarını, uzun elbisesini, bedenini ve Mısır kumlarını etkili bir şekilde kullanarak makyajsız, duru bir Firdevs’i tüm inandırıcılığıyla canlandırıyor, onun bedeninde dolaşarak, aslında kadınların bitmeyen baskılara karşı nasıl dik durması gerektiğini anlatıyor. Metin ve sahnelemedeki sadeliği çok sevdim. Abartısız, intikam duygusundan uzak, net, seyircinin gözlerinin içine samimiyetle bakıp “Dinleyin size anlatacaklarım var. Sonra da gidebilirsiniz.” der gibi bir yaklaşımla oynaması etkileyiciydi. Oyunun sonuna doğru gelip seyircilerin arasında oturup biraz da oradan konuşması, dertleşmek istemesi ve bir erkekten tokat yediğini anlatırken yavaş çekimle bunu canlandırması, sanırım oyunun en etkili sahnelerindendi. 

Belki ışık ve müzik daha etkili kullanılabilirdi ve sona doğru biraz düşen tempoyu önlemek için oyundan kimi kısımlar çıkarılabilir veya bazı bölümler kısaltılabilirdi. Bunun hem oyuncu hem de seyirci için iyi olabileceğini düşünüyorum. Oyunun 16 sayfalık sahne metnini okudum. Metinde var olmayan ama sahnede olan bu durgunluk, oyunun bütününü göz önüne aldığımızda izlemeyi çok da zorlaştırmıyor. Taştan’ın yaratıcı uyarlaması ve hikâyeyi bedenini çok etkili kullanarak canlandırması, tek kişilik oyunlardaki “ilerleyememe” durumunu engelliyor. Oyun henüz başlamadan seyirciyi kumlara gömülü bir şekilde karşılayan oyuncu yine aynı şekilde seyirciyi uğurluyor. Gerçeğin yalınlığını ve kolaylığını anlatırken içinde vahşi bir güç yattığını “Yaşamın vahşi, ilkel gerçeklerine ancak yıllar süren bir savaşımın sonunda varabildim.” sözleriyle belirtiyor. Firdevs önceki hayatına geri dönmek istemiyor, gerçekliğin gücüyle var olan, hiçbir şeyin varlığını zedelemesine izin vermeyecek bir kadın artık: “Gerçeğe ulaşmak, artık ölümden korkmamak demektir.” Korkusuzluğunun adı da “sıfır noktası”, Firdevs’i ölümsüzleştiren o yer: 

“Bu korkutucu gerçek bana büyük bir güç veriyor. Beni ölümden, yaşamdan, açlıktan, çıplaklıktan ya da yılgınlıktan koruyor. Beni hükümdarlarla polisin zalimliğinden koruyan da bu korkutucu gerçektir. Yalan sözlerine, yalancı yüzlerine, yalancı gazetelerine rahatlıkla tükürebiliyorum.”

Yazı yazanlar bilir, bazen yazacakların kâğıtta kalan boşluktan daha çok, daha büyüktür. İşte öyle bir şey Firdevs’inki. Anlattıkları o sahneye ya da dakikalara asla yetmez. Sözleri yankılanacaktır uzun bir süre, boynundan bağlı iple boşlukta sallanan bedeninden daha çok asılı kalacaktır havada, herkese ibret olsun diye, kimse bir daha beyazı kırmasın diye!  

3

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku