“Pera Müzikali” üzerine…

İsmail Cem Özkan

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alacaktır, sefer düzenlemiştir. Pera bölgesi ise Cenevizliler’in elindedir. Orada çokkültürlü bir yapı vardır, ticaretin merkezidir ve aynı zamanda eğlencenin kalbidir. “Pera Müzikali”,  işte bu tarihsel süreçten başlayarak, Yorgo’nun meyhanesini merkezine alıyor ve Galata Kulesi gölgesinde Pera’nın değişimini,  Fatih’ten günümüze kadar olan süreci ele alıyor.

“Pera Müzikali”, tarihin sadece resmi tarih kayıtlarında anıldığı gibi padişahların tarihi olmadığını anlatırken, Yorgo’nun meyhanesi etrafında dönen olaylar üzerinden, siyasi tarihe eşlik eden ve onu belirleyen bir toplumsal tarih olduğu vurgusu oyunun temelini oluşturuyor. Benzer biçimde, oyun bu topraklarda müziğin tarihinin Yorgo meyhanesinde yaşanan aşk ve sevginin tarihi kadar ilgi çekici.

Yorgo karakteri, hem tarihin geçişine uygun olarak meyhanesinde geçen olayların odağında, hem de bulutların üzerinde yankılanan tarihin sesinin yeryüzündeki yansıması. Balkondan O’nu izleyen kırmızı kıyafetler içindeki  İstanbul ise, çok güzel bir kadın ve zaman zaman yeryüzüne inerek işleri karıştırıyor.

Öykünün kurgusu, her izleyicinin anlayacağı bir yapıya sahip. Oyunun mizahi boyutları karikatür ve çizgi romanların yarattığı bir gerçeklik algısını oluştururken, tarihin akışını da aktarıyor seyirciye. Bir zamanlar Gırgır dergisinde yayınlanan mizahi öyküleri tadını buluyorsunuz bu akış içinde. “Pera Müzikali” usta sinema ve tiyatro oyuncularının yanında, sahnede sesleri ile var olmuş ses sanatçılarına da selam göndermek için bir fırsata dönüştürülmüş. Usta oyuncular, tarihsel niteliğe sahip bu oyunun içinde kendi tarihsellikleri ile yer buluyorlar ve yine usta müzisyenler muhteşem sesleriyle seyirciyi selamlıyorlar. Müzikal, müzikleriyle ve ses sanatçılarıyla göz dolduruyor. Oyun boyunca, müzik tarihimizi de izliyoruz adeta. Birbirinden usta yorumcular ve bestekarların eserleri sahnede yeniden hayat bulurken, her birimiz oturduğumuz yerden alkışlarımızla şarkılara katıldık ve bazı parçalarda sahnedeki sese ses olduğumuzu gördük…

Yorgo rolünde Barış Taşkın’ı görmekteyiz. Oyunun başlangıcından sonuna kadar oyunun akışı, zamanı, mekan kullanımı, kısaca müzikalin en ağır yükünü omuzlarında taşıyor ve bu ağır yükü büyük bir rahatlıkla oyunun sonuna kadar taşıyor. Sahnede 110 kişilik dev bir kadro var. Onlarca oyuncu birbirleriyle uyum içinde, sahneye giriş ve çıkışları çok iyi çalışılmış, provalarda bırakılan alınterinin karşılığı ziyadesiyle alınıyor.

Öte yandan, kahkahası bol, alkışı hiç eksik olmayan müzikalin öykü dokusu ise, biraz daha üzerinde çalışılması gerektiğini fısıldıyor. Geçmişte kalmış ama bugüne taşınan, fakat bugünün sorunlarına daha incelikli ve dolaysız dokunan mizahi unsurları arıyoruz. Örneğin, İmamoğlu’na yapılan gönderme, eğer Yorgo açıklamamış olsa sahneden geçen biri olarak algılanacak ve hiç iz bırakmayacaktı. Öte yandan, ulus devletin anlayışının yarattığı kimi milliyetçi hezeyanların sahnede yer bulması can sıkıcıydı. Oyunda, bir Yunan gencinin yere fırlatılması ve zavallı gibi gösterilmesi bana milliyetçi bir kibrin dışa vurumu gibi geldi. Atatürk’ün büyüklüğünü anlatmak için daha nezih bir yöntem seçmek varken, “O’na söz söyletmem!” gibi sloganist ve kaba bir söylemin tercih edilmesi hoş değildi.  Aynı şekilde,  bu yaklaşım, oyunda 6–7 Eylül olaylarının da  milliyetçi bir yorumuna, yaşanan vahşetin şovenist inkarına yol açabilecek bir yoruma neden oluyor.  Oysa Müjdat Gezen’in,  müzikaldeki genel kurgusuna, bu ve benzeri milliyetçi hezeyanlara kapısını kapattığını ve çok kültürlülüğü, İstanbul’un ve Türkiye’nin farklı renklerden oluşan kardeşliğini yansıttığını görüyoruz.  Ermenice’den Rumca’ya Galata/Pera bölgesininde konuşulan dilleri, Yahudi halk danslarından modern Amerikan danslarına uzanan bir çeşitlilikle harmanlayarak sahneye aktaran müzikalin çokkültürlülüğe, barışa ve kardeşliğe vurgu yapan ruhu, bu türden milliyetçi anlatılarla zedeleniyor.

Benzer biçimde, İtalyan bir dünya şampiyonu güreşçinin Türk güreşçiye yenilmesi de bana garip geldi. Yine müzikalin ruhuna uygun düşmeyen ve fazlasıyla ajitatif, hatta sloganist bir sahne… Osmanlı’nın unuttuğu Türk ırkını yücelten bu sahne de, günümüzde yükselen şoven/milliyetçi ruhun sahneye bir başka yansıması olarak  müzikalin ruhuyla çelişiyor.

Elbette her tiyatro, kendi seyircisine seslenmek ve kendi seyircisinin duymak istediğini söyleyen oyun koymak isteyebilir. Fakat, muhalif söylemi beslemek için ulusalcı kanallarda yapılan masa başı sohbetleri aşan, sanatın ve kara mizahın yaratıcı dilincen daha fazla yararlanılabilse, kaba milliyetçiliğin dar çerçevesi kırılabilirdi. İşin sanatsal/estetik boyutunun ıskalanmaması ve özellikle bu türden toplumsal/politik oyunların geleceğe bırakılan bir imza olduğu gerçeği unutulmamalı; seyirci tarihsel/toplumsal bir sorgulamaya, estetik bir inceliğe eşlik eden etik/politik bir zarafet ile davet edilebilmelidir. Bu noktada, toplumcu gerçekçi tiyatro içeriğine ve estetiğine duyduğum özlemin, ne yazık ki bu müzikali izledikten sonra büyüdüğünü söyleyebilirim.

Seyirciler arasında Metin Akpınar’ı görünce ister istemez O’nun rol aldığı müzikallerin görüntüleri geldi gözümün önüne. O’nun döneminde yapılan mizahın ve siyasi göndermelerin ne kadar derinlikli ve ince ince çalışıldığını düşündüm. İster istemez, keşke “Pera Müzikali” de benzer bir niteliğe sahip olsaydı, siyasi vurguları daha belirgin, mizahi içeriği daha zengin olsaydı” dedim içimden.

Müjdat Gezen, oyunun sonunda, “oyunun çok uzun olduğu ve bir çok bölümün yeniden gözden geçirilerek daha da kısaltılması gerektiğini” söyledi. Ben de kendisine katılıyor ve oyunun genel provada seyrettiğimizden daha kısa, içerik olarak kendisiyle çelişen milliyetçi anlatılardan arındırılmış, mizahi ve estetik yanı güçlendirilmiş biçimde seyircisiyle buluşmasını diliyorum.

Oyunun Künyesi:

Yazan/ yöneten: Müjdat Gezen

Dekor: Barış Dinçel

Müzik direktörü: Seçil Akın

Koreografi: Pınar Ataer

Kostümler: Aygül Kostüm Evi

Makyaj: Corci

Dans: Dok Sirk Kumpanyası sanatçıları

Konuk ses sanatçıları: Melihat Gülses, Melike Demirağ, Ayben Erman, Sevcan Orhan, Yener Çevik ve Pelin Alptekin

Türk güreşçi: Okay Köksal (Avrupa şampiyonu ve dünya ikincisi)

Oyuncular: Müjdat Gezen, Cüneyt Arkın, İlhan Daner, Kayhan Yıldızoğlu, Gönül Yazar, Fehmi Dalsaldı, Şebnem Schaefer, Nejat Uygur, Kaan Polat Cüreklibatır, Ayşe Kırca, Barış Taşkın, Kıvanç Tiner, Yaşar Ayvacı, Seran Bilgi, Emre Özmen, Sude Albayrak, Cengiz Gezgin ve Sonat Tokuç

Dans grubu, mehter takımı ve diğer rollerle birlikte oyunda 110 kişilik bir kadro görev alıyor.

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku