Sözünü Sakınan “Söz Veriyorum”

Şirin İnci

“Acımasız bir savaşın tam ortasında bile masumiyetlerini kaybetmeyen Marat, Leon, Lika karakterlerini çok sevdim, kurdukları cümlelere saygı duydum. Gözyaşlarıyla, iç çekerek, öfkelenerek, metni tekrar tekrar okudum. Aleksei Arbuzov’un yazdığı bu güzel tiyatro oyununu anlamaya çalıştım. Dostluğu öne koydum, aşkı yaka süsü olarak kenara çektim. Ancak aşk, öylesine büyülü ki ne yapıp edip kendini ifade etmeyi başarıyor.” diye bahsetmiş yönettiği oyunda Hülya Karakaş.

Ben de Hülya Karakaş’ın sözlerinin izini sürerek hem savaşı hem arkadaşlığı hem de aşkı konu edinen “Söz Veriyorum” oyununu Fatih Reşat Nuri Sahnesi’nde izlemek için yola çıktım. Sahne kararıp müzik başladığında Leningrad’da, Ahmet Kaya yanı başımda kulağıma fısıldamaktaydı şarkısını:

“Şehirlere bombalar yağardı her gece

Biz durmadan sevişirdik”

2. Dünya Savaşı’nın ortasında, Fontanka’da, yıkılan eviyle kendine bir başka sığınak bulan Lika, evin sahibi Marat ve savaşın içinde açlık ve hastalıkla sınanırken Marat ve Lika’nın evine sığınan Leonidik… 

1942 yılında üç kişinin yolları derme çatma bir evde kesişir. Bu evin özelliği sadece savaşa rağmen yıkılmazlığı değildir; bu ev, yıllara, yaşanılan, değişen her şeye rağmen üç kişinin arkadaşlığı adına da sağlam bir temel oluşturur. Bu yüzden “Söz Veriyorum” oyununun temeli, evle bütünleşen bir çizgide başlar ve aynı evde tamamlanır. 

Gökhan Can Usanmaz ve Duygu Can, 1942, 1946 ve 1959 yılları arasında zamanın değişkenlik gösteren halleriyle oyunun durum-koşul-süreç üçlemesinde dekoru metnin işlevselliğine göre tasarlayan isimler.

Müziğini Cihan Kurtaran’ın, dramaturgisini Hatice Yurtduru’nun, sahne-kostüm tasarımını Almila Altunsoy’un, ışık tasarımını Mahmut Özdemir’in yaptığı oyunda Can Ertuğrul, Ebru Üstüntaş, Murat Coşkuner rol alıyor.

*Arbuzov’un oyun yazarlığı çizgisi, Sovyet toplumunun gelişim çizgisine koşutluk taşır: Önce işçi kültür oyunları, agit prop oyunlar yazmış; bunu toplumcu gerçekçi oyunlar, daha sonra link oda oyunları, en son döneminde de vodvil, müzikli güldürü ve melodramlar izlemiştir. Özellikle genç kuşaktan kişilerin oyun kahramanı olduğu oyunları olağan, yalın bir ortamda başlar; gitgide karmaşıklaşarak insan varoluşunun evrensel sorunlarına yönelir. Sovyet toplumu yaşamından aldığı oyun konularını melodrama kaçmadan ince bir lirizmle ve yumuşak bir tempoyla işler; eylem, gençlik-yaşlılık, deneyim-deneyimsizlik gibi soyut karşıtlıkların çatışmasıyla gelişir, oyun kişileri prototiplikten uzakta, karmaşık bireyler olarak karşımıza çıkar. Bu oyunlar, insanoğlunun iyiye, yararlı bir yaşama ve yaratıcılığa olan eğilimini verişiyle dikkati çeker.

2016 yılında İBBŞT’de Mehmet Baydur’un Yangın Yerinde Orkideler oyunu ile; 2018 yılında Komşu Tiyatro ve Mask-Kara iş birliğiyle sahnelenen Şenay Tanrıvermiş’in Ev Yapımı oyununun da yönetmenliğini yapan Hülya Karakaş, “Söz Veriyorum” metninde yer yer kısaltmalara gitmiş. Diğer taraftan Lika’nın yaşını 15’ten 17’ye, Marat ve Leon’un yaşlarını ise 17’den 22’ye yükseltmiş. 

Ancak hem kast seçimindeki tercih hem provalarının istenildiği ölçüde verimli geçmemesi (aklıma gelen bir diğer neden) hem de rejinin sahnelemedeki önermesiyle oyun iyi bir gösterime taşınamamış. Savaş yılları ve sonrası atmosferinin daha ilk sahnede –bomba sesleri, karartma, kayıp-yıkım-açlık halleri mış gibi yaşanırken Rıdvan Çelebi’nin sahne değişiminde seslendirdiği (Turgenyev’in Babalar ve Çocukları romanından alıntı) tirat, acelesi olan biri gibi kapı eşiğinde kalmış. 

Metni okurken kilit cümlelerin altını çizmeden ya da defa kere tekrarlamaktan okuyucu olarak geri duramadım fakat izleyici olarak oyundan aynı tadı aldım mı? Ürperdim mi top-tüfek sesleri gelirken? Arkadaşlığın huzurlu inancını, aşkın tutkusunu hissettim mi? Savaşla beraber savaştan sonra da karakterlerin iç çatışmasını duyabildim mi; bunların ötesinde seyrettiğim oyunda Aleksei Arbuzov’un kalemindeki atmosferi yaşayabildim mi?

Hayır. 

Metnin zamansal döngüsü içindeki oyuncular hissiz. Korku, açlık, heyecan, şaşkınlık, özlem; bu durumların hiçbirini yaşamıyorlar sahne üstünde. Özellikle birinci perde “mış” gibi oynandığı, sahneye aktarıldığı için çok yavaş. Oyuncuların hem kendi içlerinde hem yanındakiyle hem de koşullarla yaşadıkları çatışmayı daha ilk perdede hissettirememesi oyunu seyretmeye devam edip etmemem konusunda beni ikilemde bıraktı. Oyun başlarken duyduğum müziğin coşkusu, birinci perde biterken kalmadı. 

İkinci perde ise savaş sonrası ile orta yaş düzeni içinde tamamlanıp bitti. Tamamlanıp bitti diyorum çünkü ne yıllar sonra karşılaşmalarındaki heyecan ne tercih yaparken karakterlerin sıkışmışlık hali ne de kurdukları düzen içinde kendi içlerinde hissettikleri ve yüzleşme anındaki çelişkiler yaşanmadı. Oyun süresince giriş ve çıkışlardaki karşılaşma anları ise sahicilikten çok uzaktı. 

Lika: 1960’lara inanıyorum ben, onlar bize mutluluk getirecek, göreceksin. 

Marat: Başka türlü olamaz… Öyle çok umutlar bağlı ki onlara!

Arbuzov, “umut” noktasında 1960’lı yılların inancını metnin sonunda duyururken; Hülya Karakaş, rejisinde seyircilerini umutsuz bırakmış. 

Ben de dilimde sözsüz, kulağımda melodisiz çıktım sahneden…

Yazan: Aleksei ARBUZOV

Çeviren: Fatuş SEVENGİL

Yöneten: Hülya KARAKAŞ

Müzik: Cihan KURTARAN

Dramaturg: Hatice YURTDURU

Sahne- Kostüm Tasarımı: Almila ALTUNSOY

Işık Tasarımı: Mahmut ÖZDEMİR

Efekt Tasarımı: Nesin COŞKUNER

Yardımcı Yönetmen: Gözde İpek KÖSE

Yönetmen Yardımcıları: Cafer ALPSOLAY-Volkan ÖZTÜRK

Oyuncular: CAN ERTUĞRUL, EBRU ÜSTÜNTAŞ, MURAT COŞKUNER

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Söz Veriyorum metni / Çeviri: Fatuş Sevengil / Çeviri: Murat Coşkuner

*https://eksisozluk.com/aleksey-nikolayevic-arbuzov–1435492

https://yandex.com.tr/video/search?filmId=15900117001384752792&text=Aleksei%20Arbuzov&noreask=1&path=wizard

2

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku