Tiyatroda Bir Minik Fare

Emel Bala

2003 yılında çocuklar için yola koyulmuş kırmızı şirin bir fare bizimkisi… Çocuk tiyatrosunun  yetişkin tiyatrosu ile eşit derecede önemli, kıymetli olduğunu düşünen, bunu anlatmak üzere gönlünün köyünden ahalinin şehrine yol alan minik bir fare… Minik dediğime bakmayın bütün büyük işler hep minik adımlarla başlamamış mıdır? İşte Tarla Faresi Tiyatrosu da, öyle minik minik attı adımlarını, hayalleri minik adımlarına nazaran, kocamandı…

Tıpkı çocukların hayali gibi kocaman… Birbirinden güzel ve farklı tatlarda oyunlar sahneledi, bunu yaparken iyi bir metin, doğru bir uslup ve çocukları kapsayan işler sunmaya özen gösterdi. Kimi zaman bu titizliği anlaşılmadı, kimi zaman kılı kırk yaran bir takıntı sanıldı yaptığı ama o bildiği yoldan  kendi türküsünü söyleye söyleye yol almaya devam etti. Oyunlarını hazırladığı atölyesinin bahçesini bir bahçe sahneye dönüştürdü önce, eğitimden, alış veriş merkezlerinden kazandıklarını, kumbaradaki son kuruşlarını kullandı, şirin mi şirin bir “Bahçe Sahne” yaptı. Peşi sıra bir dizi etkinlik  düzenledi. İzmir’in bir mahallesinde yeni yapılmış yüksek apartmanların arasında direnen iki katlı bir evin bahçe sahnesiydi… Tıpkı tiyatro sanatının teknolojiye, sosyal medyaya verdiği savaş gibi inançla, rengarenk orada durmaktaydı. Ve ansızın bir pandemi koptu, insanlığı kapılar ardına gizlenen  korkulu ve yalnız bireylere dönüştürdü.

Düşündü bizim küçük fare, düşünecek çok zamanı oldu… Tiyatro seyircisini bir daha ne zaman gönül rahatlığıyla toplayacaktı? Korkular, kaygılar ne vakit sanat özleminin gerisinde kalacaktı? İşte o an kalbi hızla vurdu göğsünü minik farenin, gökyüzünün altında ağaçların yanı sıra uzanan bahçe sahnesi tam da bu günler içindi. Heybesinden çıkardı pek çok ülkede ve şehirde oynadığı en naif hikayesini ve bahçeye çağırdı çocukları… Yazları yazlıklarının havuzunda serinleyip, büyük bahçeli evlerinde bisiklet binen çocukları değil ama, onlar zaten izlemişti pek çok oyunu, ya yazlığı hiç olmayanlar, evinin havuzu hiç olamayacak çocuklar? Onlar sanatı haketmez miydi?

İşte bizim küçük fare fısıldadı yanındaki insanların kulaklarına, “Her çocuk sanatı hakeder” dedi. Açtı bahçe sahnenin hayalden perdelerini, minderlerini dizdi özenle ve çağırdı çocukları, mahallede top koştururken kararan, zeytin gözlü, meraklı  çocukları… Ve dedi ki; “Çocuklar oyun izlesin diye sen de bir bilet al”  dostlar, tanıdıklar, yüreği her daim iyiyi bulanlar el attılar, güçleri yettikçe, duyurabildikçe çorbada tuzları olsun diye el uzattılar…

Böylece, tiyatronun büyüsü yayıldı tüm mahalleye… Ardından bahçeye gelemeyen çocukların pazar yerlerine,  uzun süredir bahçesi boş kalan okula yani oyun izlemeyi hakeden  tüm çocuklara… Tüm tiyatrolar yardım bekleyip çeşitli fikirler üretirken minik bir fare görünmez kahraman pelerinini taktı sırtına ve dolaşıyor İzmir’in mahalle kenarlarında. Çocuklara Kırmızı Bir Erik Çekirdeği’nin hikayesini anlatıyor… Toprağa kavuşmak için mücadele eden, toprakta boy verip, ağaç olmak isteyen bir minik çekirdeğin hikayesini paylaşıyor. Her çocuk o günden beri yediği meyvenin çekirdeğine mucize gibi bakıyor. Minik fare bilet alan olsa da olmasa da bir yola çıktı altı yüz çocuk izleyecek bu oyunu dedi ve bu maratonun yarı yolunu şimdiden koştu bile. Onu izlerken içimden umut kelebekleri havalanıyor, evet diyor bağırarak “Her çocuk sanatı hak eder!”

Tarla faresi tiyatrosu hepimize örnek olacak bu projesiyle ardında gök kuşağı gibi rengarenk izler bırakıyor. Belki biz de bir bilet alabiliriz, ya da  o minik farenin gönlünü kucaklayabiliriz. Belki onun yaptığı gibi bizler de adımlar atar sanatın bir lüks değil, bir hak olduğunu duyurabiliriz…

Çok yaşa minik fare… Mahallenin çocukları perdenden eksik olmasın!

 

4

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku