“Devlet Tiyatroları’nda Grev”

Uğur Ozan Özen

Devlet Tiyatroları’nda Grev (17-18 Kasım 1965)

1965 yılının Kasım ayında, Türkiye Opera ve Tiyatro Sanatkârları ile Yardımcı İşçileri Sendikası (TOTSİS) grev kararı alır. Ankara Üçüncü Sulh Ceza Mahkemesi de Grev ve Lokavt Kanununun 20. Maddesi atıf yaparak, Devlet Tiyatroları’nın eğitim ve öğretim kurumu olduğu gerekçesiyle grev yapılamayacağı kararını alarak engellemeye çalışır. TOTSİS itiraz eder. (İpekçi, Milliyet, 18 Kasım 1965).

Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşarlığı greve karşı açıklama yapar: “Grevin yapılmaması yolunda elimizde mahkeme kararı var. Grev yaparlarsa çok müşkül durumda kalırlar.” Grev 17 Kasım 1965’te başlar. Gazetede “Tiyatro sanatkârları sabah erken saatlerden itibaren grev gözcüsü olarak tiyatro gişe ve kapılarını tutmuşlar. Ankaralı seyircileri bilet almayarak grevlerini desteklemeye çağırmışlardır” denir. Grev başlayınca, Milli Eğitim Bakanı Orhan Dengiz, kararın yanlış olduğunu, Devlet Tiyatrosu’nda çalışanların memur statüsüne dahil olduklarından dolayı grev yapamayacaklarını söyler. Devlet Tiyatroları yönetiminin -yani işverenin- toplu sözleşme görüşmelerini kabul etmesi üzerine 18 Kasım günü saat 21.00’de “Türkiye Opera ve Tiyatro Sanatkârları ile Yardımcı İşçileri Sendikası Grevi” sona erer. 19 Kasım gününden itibaren oyunlar yeniden sahnelenmeye başladıktan sonra 22 Kasım’da toplu görüşme müzakerelere geçilir(Hâkimiyet, 17-18-19 Kasım 1965).

Âli Cengiz-Feyha Çelenk, Cüneyt Gökçer

1963-1971 yılları arasında Ankara’da, sonrasında Bursa Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu, yönetmen ve müdür olarak hizmet eden Feyha Çelenk’in arşivinde seyircilere verilmek için hazırlanan “Büyük Türk Ulusu” denilerek el yazısıyla kaleme alınan bir bildiri vardır. Bildirinin başında, 

BÜYÜK TÜRK ULUSUNA Devlet Sanatçıları Hesap Veriyor. Grev dışı temsillere devam etmek isteyip kendi kapılarında KABA KUVVET’in tahkir ederek, tartaklayarak senin hizmetini yerine getirememenin derin teessüründe olan”

Denilerek greve katılmayan 65 sanatçının adı sol tarafa, sağ tarafa ise greve katılan 24 sanatçının adı yazılır. Aynı dosyada, daktilo edilmiş ilk sırada, 37, ikinci sırada 38, üçüncü sırada ise 36 kişi olmak üzere greve katılmayan sanatçı ve teknik kadrodaki 111 kişinin adı yer alır. Bildirideki “dün gece karanlıklara gömüldü” ifadesinden anladığım kadarıyla, bildiri 18 Kasım’da hazırlanmıştır. Şöyle başlar:

“GREV DIŞI DEVLET SAN’ATÇILARININ İKİNCİ BİLDİRİSİ : “TÜRK TİYATROSU YASLI BİR GÜNDE

On sekiz seneden beri sevgili milletimize aralıksız hizmette bulunan ilim ve irfan yuvası sahnelerimiz, dün gece karanlıklara gömüldü. Sizlere kapılarımızı kapamamak için sabahın erken saatlerinden beri çırpındık durduk. Temsillere devam etmek çabalarımız usulsüz grev yapan topluluğun kaba kuvveti ile karşılaşarak kendi tiyatrolarımızın önünde tartaklandık, hor görüldük, hakarete uğradık, fakat azimliyiz. Kararlıyız. 

Bizi güden san’at aşkıdır. Güvenimiz ise, ey büyük Türk Milleti, senin müşfik sinendir. San’at sever, kadir bilir, Türk seyircisinin sinesine tekrar tekrar sığınıyoruz. Her ne pahasına olursa olsun, Devlet san’atkârları olarak sizlere hizmetten geri kalmayacağımızı bundan da onur duyacağımızı saygı ile bildiririz.”

Denilerek greve katılmayanların isimleri sıralanır. Âli Cengiz Çelenk ve Feyha Çelenk greve katılmayanların arasındadır.     

Solda Feyha Çelenk

Abdi İpekçi “TOTSİS Meselesi” başlıklı yazısında, mahkeme kararından bahsettikten sonra, grevin haklı olup olmadığını tartışır. Devlet Tiyatroları’nda patron yoktur. Genel Müdür, sanatçılar, idari ve teknik kadro dahil bütün çalışanlar devletten maaş alır. Abdi İpekçi, grevin asıl amacı şahsidir, der. Yani Cüneyt Gökçer. Der ki, “Nitekim, anlaşıldığına göre ihtilâfın konusu iktisadi değil, şahsidir. Mesele Genel Müdürün şahsından doğmuştur. Greve başvuran sanatçıların başlıca itirazlarının rollerin dağıtımı, oynanacak eserlerin seçimi gibi meselelerde toplanması ve bu konularda sendika temsilcilerine yetki istenmesi bunu doğrulamaktadır.” Abdi İpekçi greve ve çalışanların yönetime katılmasına karşı çıkar, “Bugünkü Genel Müdür, Devlet Tiyatrosunu, iddia edildiği gibi bir çiftlik zihniyetiyle idare ediyorsa, onu denetlemek durumunda olanların harekete geçmesi gerekir. TOTSİS’in düşündüğü yol bu değildir. Onlar yönetimde sendikaya yetki verilmesi ve meselâ rollerin dağıtımında sendika temsilcilerinin söz sahibi olmasını istemektedir. Çalışanların işyerinin yönetimine katılmaları yerinde bir fikirdir. Fakat bu formülün tiyatro gibi bir kuruluşta yararlı olacağı şüphelidir. Aksine bu formülün tiyatro ve opera içinde klikleşmeleri ve huzursuzlukları gidermeyip arttırması kuvvetle muhtemeldir.” (İpekçi, Milliyet, 18 Kasım 1965).

Yeni İstanbul gazetesinde İmzasız olarak yayımlanan “Devlet Tiyatromuz ve Devlet Adamlarımız” başlıklı yazıda, grevin ücret nedeniyle değil, “idare ile kadro arasındaki şahsî ihtilaflardan çıkmıştır.” denir. Yazının devamında, Devlet Tiyatrosu sanatçısının işçi değil, memur olduğu ifade edildikten sonra, “Çünkü grev, sanatçı kaprislerini tatmin için değil, işçi ücretlerinde adaleti sağlamak için yapıldığı zaman mâzur ve meşrudur. Çünkü dünyanın hiç bir yerinde tiyatro sanatçısının piyes seçimine, rol tevziatına katılması gibi bir usul ve şimdi talep edildiği şekilde disiplinsizlik yoktur.” (İmzasız, Yeni İstanbul, 19 Kasım 1965).

Adalet gazetesi “Kapris Grevi” diyerek greve karşı çıkar. Kendi açısından karşı çıkma nedenlerini anlatır. Operacılar, Genel Müdürden yeterince destek göremediklerini söyleyerek ayrılmak ister. Eleştirinin hedefinde yine Cüneyt Gökçer vardır. Tiyatro ve Opera ayrılarak Devlet Operaları Genel Müdürlüğü kurulur. İkinci ayrım, Devlet Tiyatroları bünyesinde kurulan işçi ve memur sendikası denilerek olur. Solcular işçi sendikasına üye olurken, sağa ve Cüneyt Gökçer’e yakın tiyatrocular memur sendikasına üye olur. İşçi Sendikası’nın isteklerini Cüneyt Gökçer kabul etmeyince grev kararı alınır(Adalet, 17-21 Kasım 1965. Metin And da grevle ilgili “Devlet Tiyatrosunda Kardeş Kavgası” başlıklı yazı kaleme alır. Bkz. Ulus, (22 Kasım 1965).

Fatin Fuad, Adalet gazetesinde yayımlanan “Sanat mı Zenaat mı” başlıklı yazısında, müzakerelere karşı çıkarak, “Adamlar ‘san’atkâr başı istiyoruz’ diyorlar” cümlesini yazarak, grevin haset ve kıskançlıktan çıktığını, istenen başın Genel Müdür Cüneyt Gökçer’e ait olduğunu, grevcilere bir kere baş verildikten sonra, yeniden baş isteneceği söyler (Fuad, Adalet, 21 Kasım 1965).

Aynı tarihlerde Ankara’da oyuncu olan Feyha Çelenk, grevin nasıl başladığı ve sonrasında yaşananları ile ilgili belge niteli taşıyan bilgileri benimle paylaştı: 

“Türkiye Opera ve Tiyatro Sanatkârları ile Yardımcı İşçileri Sendikası’nın grevine Âli ve ben katılmadık. Cüneyt Hoca’ya karşı olan bu işin içinde olamazdık. Cüneyt Hoca’nın odasına girip iki büklüm olanlar dışarı çıktıklarında masaya vurdum yumruğu derdi. 

Bir akşam oyun saatinde grevciler bir tiyatroda oyun oynatmıyorlar. Yatık Emine oyunuydu galiba. Grevciler diyor ki, ‘Oyun oynatmayacağız, perde açtırmayacağız’. O sırada Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi sahnesini veriyor. Devlet Tiyatroları kendi sahnesinde oyun sahneleyemez hale getirilmiş. O günlerin birinde biz de Babayiğit’i oynuyorduk.

Bizim dekorcularımız vardı. Çok iyi ustalar. Tiyatroyu kendi yuvaları gibi benimsemişler. Kabadayı biri vardı. Doğulu, esmer yapılıydı. Cüneyt Hoca’yı çok severdi. Bir gün grevciler Yeni Sahne’yi kapatmış. Cüneyt Hoca’ya seni içeri sokmayacağız demişler. Bu dekorcu bir eline Atatürk’ün resmini, diğer eline bayrağı almış. Hocaya dönüp, ‘Hocam arkamdan yürüyün’ Grevcilere de ‘Haydi şimdi sokmayın’ demiş. Hoca dekorcularla birlikte tiyatroya girebilmiş. 

TOTSİS yönetimi ‘Hadi bakalım oynayın da görelim. Ben oraya iki kamyon dolusu işçimi yollarsam zor oynarsınız’ diyordu. Cüneyt Hoca’yı destekleyen bizlerde evlerde toplanmaya başladık. Bir gün ‘Yürüyün’ dediler ‘Meclis’e gidiyoruz’. Önümüzde Cüneyt Hoca, arkasında biz Meclise girdik. 20 kişiyiz. Meclisin kapısındaki güvenlikçiler bir dakika nereye gidiyorsunuz? Randevunuz var mı? derken içeri girdik. Kimse bizi durduramadı. Önce milletvekili ve bakan İhsan Sabri Çağlayangil bizi karşıladı. Ona derdimizi anlattık. Birden nasıl olduysa Başbakan Süleyman Demirel’in odasında bulduk kendimizi. Demirel birden bizi karşısında görünce şaşırdı, ‘Bir Başbakan’ın odasına böyle mi girilir? Biraz ayıp ediyorsunuz’ deyince Cüneyt Hoca araya girip, ‘Sayın Başbakan’ım ben buraya Genel Müdür şapkamı vestiyere asıp, sanatçı kimliğimle geldim’ deyip son günlerde yaşadığımız sıkıntıyı anlattı. Demirel dinledi. Çağlayangil de destek oldu. Sıkıntılar geçip gitti.”    

On-on beş gün sonra; 

“İsyancılar veya Yatık Emine oyunlarının birinde, Gürbüz Bora’nın karşısında oynayan kişinin üç beş replikli rolü var. O gece Gürbüz Bora ‘Ben karşımda bu kişiyle oynamam Devlet Tiyatrosu sanatçısı isterim’ demiş. O güne kadar da oynamış. Maksadı başka. Cüneyt Hoca’ya haber vermişler. O da gidip Gürbüz Bora’ya ‘Ben oynayacağım kabul ediyor musun?’ demiş. Gürbüz Bora bir şey diyememiş. Bize de haber geldi, ‘Cüneyt Hoca bu akşam sahneye çıkıyor. Figüran rolü oynayacak.’ Herkes Hocayı seyretmek için tiyatroya gitti. Hocamıza destek vermek istedik. Asker kıyafetini giymiş. Pantolon kısa gelmiş, ceketin önü kapanmıyor. Seyirci nefesini tutmuş bekliyor. Sahneye çıktı. Elinde tekst. Bir taratan okuyor bir taraftan oynuyor. Bir ara sayfalar karıştı. Kaldığı yeri bulamadı. O sayfayı açıyor yok. Bu sayfayı açıyor yok. O an seyirci alkışlamaya başladı. Cüneyt Hoca kaldığı yeri bulup okumaya ve bir taraftan da oynamaya devam etti. Sahnesi bitince seyirci Cüneyt Hoca’yı daha coşkulu alkışladı.”

Feyha Çelenk mülâkatta hangi oyun olduğunu kesin olarak hatırlayamadı. Güngör Sayarı’nın “3. Tiyatro’da Dün Geceki Skandal!.” başlıklı yazısında Üçüncü Tiyatro’da sahnelenen Yatık Emine oyununda Muharrem Çavuş rolündeki Turgut Savaş’ın 1 Aralık 1965’te (gazetede üç gün önce denir.) sahnede aniden kriz geçirdiği, sonrasında rapor aldığı belirtilir. Haberinde devamında bu bölüm hazırlıksız ve tecrübesiz bir oyuncuya verilince piyesin anlaşılmaz hale geldiği, çavuş rolünü oynayacak sanatçının 3 Aralık akşamı 19.30’a kadar (gazetede dün denir.) bulunamayınca Gürbüz Bora’nın bu duruma isyan ettiği söylenir. Bora, Milli Eğitim Bakanı Orhan Dengiz’e de olayı telefonla bildirir, “Bu durumda perdelerin açılmasının halkla alay etmek anlamına geleceğini, bunun için sahneye çıkmayacağını bildirmiştir.” (Bir oyuncunun Genel Müdürü yok sayıp Milli Eğitim Bakanı’nı arayıp, iç meseleden bahsetmesi hâlâ grevin etkisinin devam ettiğini gösteriyor.) Milli Eğitim Bakanı, Cüneyt Gökçer’i aradı mı, aramadı mı bilmiyorum. Yazıda konuyla ilgili bilgi yok. Devamında, Cüneyt Gökçer’in “Elinde dosya ve çavuş kostümü içinde gören seyirciler şaşırmışlardır.” denir. Dosya dedikleri teksttir. Haberde Perde Arkası başlığı altındaki paragraf her şeyin iç yüzünü anlatmaktadır:

Perde Arkası

Oyunda beraberce bulunan ve sık sık karşılıklı konuşan Gökçer ile Bora, kuliste ise arkadaşları tarafından ayrı ayrı odalara alınmış ve sanatçılar arasında da çok sinirli bir havanın esmekte olduğu dikkati çekmiştir. Totsis sendikasına kayıtlı olup da greve katılan sanatçılarla, Gökçer’in tarafını tutan sanatçılardan Yatık Emine’de görevi olmayanlar dahi olayı duyar duymaz Üçüncü Tiyatro’nun kulisine dolmuşlar ve birbirleriyle sık sık tartışmışlardır.”

Olay daha bitmedi.

Oyundan sonra kulise gelen Cüneyt Gökçer ile Gürbüz Bora birbirlerini gazetecilere şikâyet ederler. Cüneyt Gökçer “Mizanseni çirkin, tertibi kötü bir sabotaj”, Gürbüz Bora ise, “Bu şekilde sahneye çıkmak halkla alay etmektir. Bu idarecilerin idaresizliğidir.” der. 

3 Aralık akşamı (gazetede dün denir.) salon yarı yarıya boş kalır. Bu kadar olayın sonunda salonun yarısının dolması bile başarıdır. 

Gazetede uzlaşma müzakerelerinin sonuç vermediği, sanatçılar arasında huzursuzluğun 4 Aralık’a kadar (gazetede bugüne kadar denir.) sürdüğü belirtilerek, “Huzursuzluğun Devlet Tiyatrolarının diğer sahnelerine de atlamaması için ilgililer tedbir alma yoluna gitmiş ve Genel Müdür Gökçer dün gece oyundan sonra bazı arkadaşlarıyla uzun süren bir görüşme yapmıştır.” denir (Sayarı, Son Baskı, 4 Aralık 1965).

Son Baskı, 4 Aralık 1965

“Üçüncü Tiyatroda Dün Gökçer Oynadı” başlıklı, tarihsiz ve isimsiz bir gazete haberinde, Yatık Emine oyununda rol alanların TOTSİS’ciler grubu olarak bilindiği söylenir. Haberde “dün geceki oyuna çıkmama teşebbüsleri yarıda kalmıştır.” Teşebbüs 3 Aralık’ta olduğuna göre, gazete haberi 4 Aralık 1965’te aittir. Haberde çavuş denilmez, asker rolündeki Turgut Savaş’ın hastalanması üzerine rolü Mustafa Yalçın’a verilmiştir. Bu durum üzerine Gürbüz Bora ve arkadaşları sahneye çıkmama kararı alır. Bu kararı duyan Cüneyt Gökçer hemen tiyatroya gelir. 45 dakikalık gecikmeden sonra, asker rolünü oynayarak perdelerin açılmasını sağlar. 

UĞUR OZAN ÖZEN

Kaynakça:

And, Metin “Devlet Tiyatrosunda Kardeş Kavgası”, Ulus, (22 Kasım 1965).

Fuad, Fatin “Sanat mı, Zenaat mı”, Adalet, (21 Kasım 1965).

İmzasız, “Devlet Tiyatromuz ve Devlet Adamlarımız”, Yeni İstanbul, (19 Kasım 1965).

İpekçi, Abdi “TOTSİS Meselesi”, Milliyet, (18 Kasım 1965).

Sayarı, Güngör “3. Tiyatro’da Dün Geceki Skandal!.”, Son Baskı, (4 Aralık 1965).

Not: Yazıda kullandığım fotoğraf, gazete kupürleri ve belgeler, tiyatro oyuncusu-yönetmen Feyha Çelenk’in arşivindendir. Yazının ilk hali Kulis Tiyatro dergisinin 24. Sayısında (Aralık 2019-Ocak 2020) yayımlanmıştır. 

1

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku