Zamanın Ruhu ve Dünyanın Ruhunda ‘Hortlaklar’: Kierkegaard’ın Penceresinden Ibsen

Bahar Akpınar

Bugün Henrik Ibsen’in 114. ölüm yıldönümü… Dünya tiyatro tarihinde eşsiz bir yere sahip olan Ibsen’in anısına, dergimiz yazarı, akademisyen Bahar Akpınar’ın kaleme aldığı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

 

Zamanın Ruhu ve Dünyanın Ruhunda ‘Hortlaklar’: Kierkegaard’ın Penceresinden Ibsen

Norveçli oyun yazarı Henrik Ibsen, 1881 yılında yazdığı Hortlaklar adlı oyununda 19. yüzyıl burjuva aile yapısındaki aksaklıklar üzerinden toplumu, toplumun birey üzerindeki yönlendirici etkisini, bireyin varoluş sıkıntısını konu alır. Ibsen, bu sıkıntıyı kadın ve erkek karakterler üzerinden ayrı ayrı işler. Bunu yaparken, kadın oyun kişisinin mücadeleci yanını, erkeğe göre daha keskin bir açıyla seyircisine verir. 

Ibsen, “bir önceki oyununun seyredilmeden, bir sonraki oyununun anlaşılamayacağını” söyleyen bir yazardır.  Çeşitli çalışmalarda Hortlaklar oyununu, ilk başta, Nora’dan sonra çıkan eleştirilere cevaben yazmayı planladığı ve bu nedenle oyunun merkezine evlilik kurumunu almaya karar verdiği belirtilse de, oyunu yazma sürecine geçtiğinde Ibsen’in bu odaklanmayla sınırlı kalmadığı ve oyunu farklı, ancak birbiri ile etkileşim halinde olan yan temalar üzerinde kurguladığını görürüz. 

Tematik yapının oyunun yazıldığı dönem içindeki güncelliğini araştırırken, Ibsen’i etkileyen düşünür ve yazarların da göz önünde bulundurulması, yazarın tema seçimini ve seçtiği temayı nasıl işlediğinin anlaşılması bakımından önemlidir. 

Svend Christiansen, etkilendikleri kişileri saklayan birçok şair ve yazarın aksine Ibsen’in kendisini etkileyen yazar ve düşünürleri gayet açık yüreklilikle söylediğini belirtir. Ibsen, İncil, H.C Andersen’in masalları, Norveç halk masalları, Kierkegaard, Hegel ve Schopenhauer’dan çokça etkilendiğini ifade etmiştir. Ayrıca Shakespeare, Goethe, Schiller, Holberg ve romantizm akımının Danimarka’da öne çıkan ismi Ochlenschlager gibi klasik yazarların bütün eserlerini okumuştur. Bu isimler arasında özellikle Kierkegaard, yazarın düşün dünyasında etkili olmuştur. Ibsen’le ilgili birçok kaynak, yazarın çağdaşı Kierkegaard’dan etkilendiğini belirtir. Bu yönlendirmeler bizi ister istemez dönemin entelektüel havasını ve felsefi tartışma zemini hakkında bilgi sahibi olmaya iter. Kierkegaard’ın Kaygı Kavramı adlı çalışmasında yaptığı zamansallık tanımı, Ibsen’in Hortlaklar oyunu üzerinden okunduğunda, Bayan Alving’in trajedisine neden olan düğüm birden çözülür. 

Kierkagaard, Hegel’in zamansallık çalışmalarından yola çıkarak bu alanı Zeitgeist ve Weltgeist olmak üzere iki boyutta ele alır.  For Self Examination ve Kaygı Kavramı adlı yapıtlarında bu kavramları açıklayan Kierkegaard’a göre zaman Zeitgeist ve Weltgeist olmak üzere birbirine sarmal iki zemin üzerinden ilerler. ‘Zamanın ruhu’ anlamına gelen Zeitgeist, o döneme ait her şeyi içinde bulunduran bir yaşama ortaklığına karşılık gelmektedir. Dönemdeki bütün hisler ve düşünceler, kavramlar ve değerler bu terimin anlam alanı içindedir. Kierkagaard, Zeitgeist’ın zamanla ve kendiliğinden oluştuğunu belirtir. Yani zamanın ruhu, zaman karşısında değişkendir. Diğer taraftan ‘dünyanın ruhu’ anlamına gelen Weltgeist, Zeitgeist’in şekillenmesinde etkili olan ve hiç değişmeyen bir zamansallık olarak tanımlanır.  Aynı zamanda bir teolog olan Kierkagaard bu tanımını Hıristiyanlık üzerinden somutlaştırarak ‘günahkâr ruh’la (evil spirit) eşleştirir. Başka bir deyişle, dünya ruhu, günahkâr ruh üzerinden çalışarak, insanı, zamanın ruhundan daha üst bir noktada ve daha baskın olarak eline geçirir. Hareketlerini belirler. Onu bir kıskaç gibi çevreler.

Hortlaklar oyununda da böyle bir zamansallık söz konusudur. Kendisini başka kadınlarla aldatan sorumsuz kocasının yaptıklarını yıllarca gizlemek durumunda kalan Bayan Alving, dünyanın ruhunun baskın çıkması yüzünden, saklamak zorunda kaldığı gerçekleri kocası ölene kadar açıklayamaz. Ancak, zamanın ruhunda gelişmekte olan feminist düşünceler, kadının birey olarak haklarını eline almaya başlaması onu planlar yapmaya iter. Dünyanın ruhu düzleminde Bayan Alving’i geçmişte de, oyunun geçtiği zaman diliminde de sınırlandıran oyun kişileri vardır. Bu kişiler sayesinde dünyanın ruhu, Bayan Alving üzerinde etkili olur. Rahip Manders ve Oswald, Bayan Alving’in, kendini zamanın ruhuna teslim etmesine engel olan ve onu hem kendi içinde, hem de birbirleriyle çatışmaya iten zemini hazırlarlar.  Zamanın, Bayan Alving’i burjuva toplumunun can acıtan kıskaçlarına karşı plan geliştirmeye iten ruhu ‘zamanın ruhu’nda devinirken, onu yıllarca suskun kalmaya iten ruh ‘dünyanın ruhu’dur.  

Oyunun kadın karakterleri Bayan Alving ve Regina’nın, kendilerine sunulan hayatı kabullenmeyerek, istedikleri gibi bir hayatı şekillendirme yolunda giriştikleri mücadeleler, dönemde yaşanan kadın hareketleriyle birlikte okunduğunda daha derin bir anlam kazanır. Bu bağlamda,  İngiltere’de kadın hakları üzerinde düşündüklerini yazdığı kitaplarla dile getiren Mary Wollstonecraft’ın  zamanın ruhu’ üzerinde etkili olduğu düşünülebilir. 1759-1797 yılları arasında yaşayan Wollstonecraft, 18. yüzyıl sonlarında İngiltere ve İskandinav ülkelerinde kadın hakları konusunda önemli bir düşünce alanı açmıştır.  Düşüncelerini dile getirdiği kitaplarının yanı sıra şiir ve gezi yazıları da yazan Wollstonecraft’ın 1796’da Danimarka, Norveç ve İsveç’de yaşadığı dönemleri anlattığı İskandinavya Mektupları 1790’ların en çok okunan kitapları arasındadır.  Zamanın kronolojik düzleminde, 1881’de yazılan Hortlaklar’ı, 1882 yılında İngiltere’de yürürlüğe giren ve kadınların evlendikten sonra kendilerine ait mallarını korumalarına yönelik kanunun takip etmesi ‘zamanın ruhu’nda bu hareketin ne denli etkin olduğunun anlaşılmasında önemlidir. İşte bu ruh, Bayan Alving ve Regina’nın yönelişlerinde oldukça etkilidir. 

Frankenstein’in yazarı Mary Shelley’nin annesi olan Wollstonecraft, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi adlı çalışmasının, “Kadınlara Neredeyse Horgörüyle Yaklaşan, Onları Acınası Varlıklar Olarak Çizen Bazı Yazarların Eleştirisi” adlı bölümünde, “yazarların kendi çekici özellikleriyle böbürlenirken karşı cinsi kurnazca aşağıladığı” kitapların zararlarının ne kadar afişe edilse az olduğunu söyleyerek, hemcinslerine şöyle seslenir:

Sevgili çağdaşlarım (…), Tüm düşüncelerimizi önemsiz gündelik olaylarla ya da sevgililerimizin ve kocalarımızın yüreğinden geçenlerle sınırlandırmayalım. Tüm görevlerimiz içinde zihnimizi geliştirmek öncelikli olsun; böylece diğer görevlerimiz de buna bağlı olsun ve duygularımız da daha yüce durumlara hazırlansın.  

Öyleyse dostlarım, her türlü önemsiz olayın sizi duygusal olarak etkilemesine izin vermeyin: Irmağın kıyısındaki sazlar her küçük esintiden etkilenirler ve her yıl ölürler; meşe ise sağlam durur ve yıllarca her türlü fırtınaya göğüs gerebilir!

Wollstonecraft’ın çağdaşlarına yaptığı bu çağrı, Bayan Alving ve Regina tarafından işitilmiştir. Regina, kadın kimliğini sağlam bir birey kurgusu içinde özgürce bir yaşama taşırken, Bayan Alving fasit bir daire çizer. Bu fasit dairenin çizilmesinde dünyanın baskılayıcı ruhu etkili olur ve onu ortalıktaki pisliği halının altına süpürmekten farklı olmayan planlar yapmaya iter.  Regina’da ise zamanın ruhu daha etkilidir. Kararlarını alırken Wollstonecraft’ın belirttiği gibi duygusal olarak etkilenmez, akılcı davranır. Kentte yaşamak istemesine rağmen Engstrand’la şehre gitmeyi kabul etmemesi, geçmişte Oswald’la Paris’e gitme planları yapmış olmasına rağmen, onun hasta olduğunu ve kendisine beklediği geleceği veremeyeceğini öğrendiğinde onunla olmaktan vazgeçmesinin ardında bu akılcı tavır vardır. Bayan Alving’in gerçeği kimsenin duymamasına yönelik hassas planları ırmağın kıyısındaki sazlar gibi her küçük esintiden etkilenirken, Regina her fırtınaya göğüs gerebilecek sağlamlıkta görünür. 

Oyunda, Bayan Alving üzerinden verilen ve bir yan tema olarak karşımıza çıkan, bireyin toplum karşısındaki görev ve sorumlulukları, ‘dünyanın ruhu’ (weltgeist) üzerinde hareket eder.  Bayan Alving’i burjuva düzenini kırmaktan alıkoyan ruh, tam da böyle bir ruhtur. Kierkegaard’ın Hıristiyanlıktaki “kötücül ruh” ile özdeşleştirdiği bu ruha göre, insan ömrü boyunca arınamayacağı günahla birlikte doğar ve bu günahın lekesini bir sonraki kuşağa aktarır. Kötü olanın aktarılmasına yönelik algı, oyunun yazıldığı dönemde, ‘zamanın ruhu’ düzleminde gelişen genetik biliminin üzerinde etkili olan dünyasal gerçekliği ifade etmesi bakımından da önemlidir. Kierkegaard’ın zamansallığı tanımlamak için kullandığı “geist” kelimesinin, ‘hortlak’ (ghost) için de kullanılması rastlantısal bir tesadüf gibi görülse de, ilginçtir.

Zamansallık boyutu üzerinden sağlanan sıkışmanın yaşandığı bir diğer zemin moral anlayış üzerinedir. Yan tema olarak beliren bu kavram oyunda; Manders-Alving, Oswald-Manders, Oswald-Alving arasında kurgulanan çatışmalarda kendini gösterir. Dengelenmiş bir kişileştirme kurgusu içinde yapılan bu moral çatışmalarının bir ucunda toplumsal ahlak yer alırken, diğer tarafında daha özgürlükçü ve bireye özgü bir ahlak anlayışı vardır. Dünyanın ruhu, toplumsal ahlak olarak kendini gösterirken, daha özgürlükçü olan anlayış, zamanın ruhu içinde devinmektedir. Engstrand-Regina ve Manders-Engstrand söyleşimlerinde de işlenen bu konu, kişinin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesinin toplum için öneminin altının çizilmesinde etkilidir. Tartışmanın, oyunun ana teması olan aile üzerinden yapılması tematik tasarımda ağırlıklı bir yer kazanmasına neden olur. Manders, Bayan Alving’e, Engstrand da Regina’ya kadının aile içindeki görevlerini hatırlatırlar. Engstrand, Regina’yı çocukların ebeveynlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmemekle suçlarken, Manders, Bayan Alving’i kendisini aldatan kocasını terk ettiği,  oğlunu babasından etkilenen bir çocuk olmasındansa, sadece kendi tarafından şekillenen bir birey olması amacıyla evden uzakta büyütmesini eleştirir. Hatta ondan açıkça hesap sorar. Bayan Alving’in kocasıyla ilgili gerçeği açıklaması Manders üzerinde şaşkınlık yaratsa da, bu şaşkınlık köklü bir değişikliğe neden olmaz. Bunun nedeni, Manders’in dünyasal zamanın ruhunda kurgulanmış bir karakter olmasıdır. Dünyasal zaman Hıristiyan yaşam görüşü ve ahlak anlayışıyla somutlandığı için, dinin toplum kurallarını belirleyen bir araç olması ve toplum düzeninin, bir din adamı tarafından korunuyor olması, oyunda aslında dinin de sorgulandığı ve bir yan tema olarak oyunda işlendiğini şeklinde yorumlanabilir. 

Oyun metnini bugün etkili olan zamansallık üzerinden değerlendirdiğimizde, zamanın ruhu ve dünyanın ruhunda etkili olan değerlerin farklılaştığını görürüz. Bu değerlendirmede, bulunduğumuz coğrafya, kültürler arası etkileşim, modern sonrası yaşamın getirdikleri zamanın ruhunu tanımlamada belirleyici olurken, dünyanın ruhunu, oyunun geçtiği dönemdeki somut Hıristiyan değerlerden arındırılarak, küreselleşen dünya düzeni üzerinden kurgulama fikri dramaturgik bir öneri olarak sunulabilir. Oyunu kendi coğrafyamıza getirdiğimizde, insanı baştan çıkartmaya, kötü yola itmeye çalışan kötücül ruhun insanın içinde değil, insanın dışında bir yerde devindiği gerçeğini göz ardı etmemek önemli bir düşünsel hareket noktası olarak görülebilir. Batıda kötü olan insanın içinde tanımlanmışken, doğuda kötü olan insanın dışında bir güç olarak tanımlanır. İnsan, kendi dışında kötü olan bir güç tarafından baştan çıkarılır, şeytana uyar. Bu açıdan ele alındığında, oyun metninde bu eksene yerleştirilen moral çatışma, günümüzle kıyaslandığında eskimiş görünür. Ancak Ibsen’in kadın karakterlere verdiği mücadele gücü bugün hala geçerlidir. Bu oyun kişilerinin, karşılarına bugün çıkabilecek engeller düşünülüp bu engellerle mücadelede nasıl bir yöneliş içinde olabilecekleri hesaplandığında, oyun bir dinamo gibi, bugünün dünyası için anlam üretir hale gelir. 

Manders’i rahip kimliğinden arındırıp sadece eski bir aile dostu olarak yeniden konumlamak, geçmişte Bayan Alving ile aralarında yaşanamamış olan ilişkinin hesaplaşmasını taraflara yeniden yaptırmak, evliliğin bir engel oluşturarak yol açtığı kırılmaların yeniden ele alınması, dramatik malzemede yapılabilecek diğer restorasyonlar olabilir. Belki de, Hortlaklar’ı bugün hala çekici kılan, Ibsen’in kadın karakterlere yüklediği misyondur. Zamanı aşma umudu yalnızca bu oyun kişilerine verilmiştir. Zamanın ruhu, oyunun kadın karakterleri için hala yaşamsaldır.  Buna karşılık bugünün dünyasının değişen ruhu, bu karakterleri temelde benzer, pratikte farklı mücadelelere iterek, oyunun zaman üzerinde genişlemesini sağlayacak niteliktedir.  

Kaynaklar:

  • Fergusson, Francis,  Ghosts (1949), Drama Criticism, Vol.2, Detroit, 1992
  • Temple, John B., Timelines of World History – DK Publishing, New York 2002
  • Wollstonecraft, Mary, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, Çev: Deniz Hakyemez, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2007
  • Kierkegaard, Soren, Kaygı Kavramı, Çev: Türker Armaner, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2009

Basılı Olmayan Kaynaklar: 

http://ebog.dk/production/preview/9788779175556_type99.pdf

 

NOT: Bu makale, 2011 yılında, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin hakemli dergisi “Yedi”nin 5. sayısında yayımlanmıştır.

2

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku