“Babaannemin Masalı”…

Sadık Aslankara

Altıdan Sonra Tiyatro ve Yiğit Sertdemir; ilki en çalışkan tiyatro topluluklarından ötekisi de en üretken oyun yazarlarından biri konumunda haklı olarak dikkati çekiyor.

Altıdan Sonra Tiyatro, yirminci yılını sürdürürken, topluluğun sonradan tiyatromuza kazandırdığı, pek çok konuk topluluğun da kendisine hayat bulduğu Kumbaracı50 salonu da onuncu yılına ulaşmış bulunuyor. 

Bu mevsim topluluk, yine Yiğit Sertdemir’den bir oyunla Kumbaracı50’de yeni mevsimi açmış oldu. “Yeni mevsim” deyişim sözün gelişi, o kadar. Yoksa Altıdan Sonra Tiyatro değilse bile Kumbaracı50’de “mevsim” olgusu, yıl boyunca her daim sürüyor. Zaten İstanbul’da mevsim diye bir şey de kalmadı artık. Öyle ya kimi topluluklarla pek çok salon, mevsim farkı gözetmeksizin yaz kış çalışmalarını sürdürüyor. 

Kumbaracı50’de Altıdan Sonra Tiyatro yapımı olarak yine Yiğit Sertdemir metninden Nihal Koldaş rejisiyle izlediğim mevsimin ilk oyunu Babaannemin Masalı oldu. Dekor ve kostüm tasarımı Atölye C7, ışık tasarımı Utku Kara, afiş tasarımı Önder Sakıp Dündar imzasını taşıyan yapımda Ladin Avşar yönetmen yardımcılığını üstlenirken sahneyi Sema Çeyrekbaşı’nın lokomotifliğinde Yaman Ceri, Ece Yaşar, Gamze Güzel taşıyor, sonra adlarını saydığım bunca emekçi alıp bu masal oyunu bir güzel uçuruyor.

Gelin şimdi sahne oyunu bağlamında yapılandırılan bu uçan masala daha yakından göz atıp birlikte orasından burasından dürtmeye girişelim sunumu.

Babaanne Masallarından “Babaannemin Masalı”na…

Dilimizde masal sözcüğüyle “babaanne masalı” deyişi birer terim halinde alındığında bu iki söyleyişin birbirinden çok farklı anlamlara karşılık geldiği öne sürülebilir. 

Masal, gerek yazınsal terim anlamında gerekse düz anlam olarak sözcüğün dile getirişiyle sınırlı, doğrudan “masal”a karşı söylenebilecekler üzerinden önümüze gelir. “Babaanne masalı”, mesel teriminin bir tür değişmecesi halinde karşımıza çıkıyor. Üstelik “anneanne” değil “babaanne” sözcüğüyle şekilleniyor söyleyiş. Bu düz değişmeceyle “babaanne masalı”, üzerinde durulmaya değmez, hatta bir ölçüde masaldan çok kuru sıkıya, yalana, palavraya açık bir düz anlatıyı imliyor neredeyse. 

Nitekim kimi konuşmalarda, birisi için “Babaanne masalı anlatıyor,” denildiğinde, bunun uydurulduğu, söylenenlerin hiçbir biçimde inandırıcılık taşımadığı gerçeği anımsatılmış olur. O halde “babaanne masalı”nı, sonradan deyimleşmiş bir söylem bağlamında almak da olanaklı. 

Peki biz, Altıdan Sonra Tiyatro yapımı olarak Yiğit Sertdemir metninden Nihal Koldaş rejisiyle sunulan Babaannemin Masalı için neler söyleyebiliriz?

Metnin Üzerindeki Tül; Başarılı Oyun…

Babaannemin Masalı, bir babaanne masalı değil kuşkusuz. Her ne kadar ailede artık ölümü bekleyen, bu arada oğlu, torunlarıyla birlikte sürdürdüğü yaşamını kendi kurduğu hikâyeyle bir türlü buluşturamayan babaannenin geçmiş günlerine öykünerek peşi sıra sürüklediği bir masal olsa da bu… Yine de bir mutluluk umudu, bu umuda dönük arama-yakalama çabası biçiminde özetlenebilir oyun. 

Ne var ki sorunlu bir ailedir izlediğimiz, bütün aile oyunlarında görüldüğünce. Babaanne geçmişte yaşayıp önündeki acı gerçekle boğuşurken oğul, ruh sağlığını yitirmiştir zaten. Kızlardan biri de özürlüdür, geriye kalan genç kızın üzerine yığılmıştır evin bütün işleri. Böyle bir ev-aile ortamında yine umut korunmaya çalışılır. İyi de nereye kadar sürdürülebilecektir bu yaşantı?

Bir aile hikâyesi denebilir yine de oyun için. Bu kez temele bir babaanne masalı oturtulmuştur, o kadar. Şu bir iki satırla özetlenebilecek babaanne masalı, Nihal Koldaş’ın elinde iyiden iyiye yoğrulup sahneyi havalandırarak alabildiğine sıcak bir tiyatral anlatıya dönüştürülüyor. 

Nihal Koldaş’ın, oyunun gerektirdiği bütün tiyatral gereçleri denge içinde yerleştirmesinin, yerli yerinde kullanışının büyük rolü var masalın uçurulmasında kuşkusuz. Tabii bu yorumu taçlandırıp oyunculuklarıyla buna kanat takan dört oyuncuyu da anmak zorundayız. Başta usta yorumcu Sema Çeyrekbaşı olmak üzere Yaman Ceri,  Ece Yaşar, Gamze Güzel, ellerinden geleni yaparak hep birlikte oyunun, bir masal bağlamında izlenmesinin önünü açıyor. 

Nihal Koldaş, Sema Çeyrekbaşı, Yaman Ceri, Ece Yaşar, Gamze Güzel, Yiğit Sertdemir’in metni üzerine bir tül atıp onu cilalıyor, bir masal-oyun bağlamında izlenmesinin önünü açıyor bana göre.

“Babaannemin Masalı”nda Masal-Tiyatro Çatışması

Yiğit Sertdemir, önceki yıllarda Italo Calvino’dan büyülü bir sahne düzenlemesiyle İkiye Bölünen Vikont’u sahnelemişti, bu yorumuna Doğuyla Batının bütün fantezilerini yükleyerek.  Ne de güzel, ne de çekiciydi bu yorum.

Kaleme aldığı oyunlar kadar başka yazarların oyunlarını yorumlayışıyla, oyunculuğuyla da haklı olarak dikkati çeken bir ad Yiğit Sertdemir. Tiyatromuzda ilgiyle, beğeniyle izlediğim adlardan biri. 

Ancak bu oyunda bana göre bir metin zaafı var. Böylesine bir aile tımarhanesinde ailenin küçüğü, destekten yoksun bir genç kız bunca yükü taşıyabilir, bunca ağırlığın altından kalkabilir mi kolayına? Üstelik belirsizlik taşıyan bir sevgili ilişkisine bile ambargo konuyorsa ailede, metnin inandırıcılığı zedelenmez mi? 

Yıllar önce Turgut Özakman, Ocak’ta böyle bir tımarhaneyi gerçekçi kılabilmek için ailenin küçük kızını, sevgilisine yönelmekte özgür bırakmıştı.

Yine de biz Altıdan Sonra Tiyatro yapımı Babaannemin Masalı’nı zevkle izliyoruz. Ama bunda asıl rol, metnin üzerine bir tül çekip onu büyülü kılanlar daha çok. İzleyin hele, bakalım siz ne düşüneceksiniz? 

2

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku